top of page

Text.

Viyana

Geçmişle bugünün uyumu...

 

Bir temmuz sonu Münih üzerinden ulaştığım bu kentle ilk tanışmam, kuşbakışı oldu. Uçağın penceresinden yeşiller içerisinde son derece düzenli bir şehir görüntüsü çarpıyor göze. Ağaçlar arasındaki bir mezarlığı arkada bırakarak, gri bir havada şehir merkezine vardık.

 

Viyana özellikle biz Türkler için epik bir anlatımın kaynağıdır. Kader noktası olarak zikredilen Viyana kuşatmasının ardından geçen sürede, Osmanlı İmparatorluğu’nun yerine Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulurken; Alman İmparatorluğu’nun başkenti Viyana da, bir Avrupa birliği üyesi ülkesi olan Avusturya’nın başkenti durumundaYoğun tarihi ve kültürel birikime sahip bu kent hakkında çok kereler yazılar yazıldı, notlar düşüldü. Bu notları farklı kılan algılama biçimi ve insanda bıraktığı tat olsa gerek. Bir temmuz sonu Münih üzerinden ulaştığım bu kentle ilk tanışmam, kuşbakışı oldu. Uçağın penceresinden yeşiller içerisinde son derece düzenli bir şehir görüntüsü çarpıyor göze. Ağaçlar arasındaki bir mezarlığı arkada bırakarak, gri bir havada şehir merkezine vardık. Yaz ortası bir orta Avrupa ülkesinin başkentinde geçmişle geleceğin ara yerinde alıştığım ve sindirdiğim değerlerin ötesinde yeni şeylerle tanışmanın heyecanını duymaya başladım. ilk günümde kentin sessizliğini düşündüm uykuya dalmadan önce. Toplumsal disiplinin bir yankısı olan bu sükunetin verdiği huzur, merak uyandıracak kadar da derindi.Viyana’daki ikinci günümde ilk işim; eski, yeni çok çeşitli eşyanın satıldığı Nash Markt’taki pazar alanını gezmek oldu. Gerek satıcıları gerekse satılan eşyalar itibariyle hayli renkli bir görünüm sergiliyordu pazar ortamı. Bu pazarın hemen yanı başında sebze meyve satıcıları, kafeler, dönerciler bulunuyor. Özenle düzenlenmiş dükkanların içerisinde dikkatimi en çok dönerciler çekti. Döner kendine has kültürünü buralara kadar taşımış. Dünyaca ünlü Viyana şinitzel ile nefis soslu salatalarının yanı sıra, kebap ve döner çeşitleri de yemek tercihleri arasında önemli bir yere sahip. Viyana’da Türkler’e sıkça rastlamak mümkün. Almanya gibi bu ülkeye de çalışmak üzere gelip yıllarca burada kalan çok sayıda Türk ve onların bu topraklarda doğan, burada eğitim gören çocukları var. Avusturya hükümeti tarafından finanse edilen, gençlerin sanatsal ve kültürel faaliyetlerde bulunduğu Echo’da Türk gençleriyle tanıştım. Türk bir yönetici tarafından idare edilen bu kültür merkezinde görev yapanlardan biri de tiyatro sanatçısı Şehnaz Bölen Taftalı. Şehir tiyatrolarında uzun yıllar oyuncu olarak birçok oyunda rol alan Taftalı, Echo’da görev yapışının birinci yılında aralarında Türk ve Avusturyalı gençlerin bulunduğu amatör oyuncu grubu ile Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç oyununu Almanca olarak sahneye koymuşlar. Amatör olmalarına rağmen ekip elemanlarının profesyonelce bir disiplin ve heyecanı vardı.

 

Sanatçılar şehri...

Mozart, Schubert, Mahler ve Freud gibi dünyaca ünlü isimler bu şehrin atmosferinde yaşamış ve eserlerini ortaya koymuşlar. Müzik ve valsin hemen akla geldiği bu şehir, klasik müzik eğitiminde dünyanın en önemli merkezlerinden biri. Çok sayıda genç meydanlarda opera programlarının biletlerini satıyor. Operanın tadına varmanın bedeli ise en düşük 30 Euro. Her ne kadar böylesi bir programa dahil olmadıysam da; ılık bir yaz akşamında Rothhous parkında düzenlenen açık hava konserinde klasik müziğin doyumsuz hazzına varabildim. Bu tür etkinliklerin sürekli yapıldığı Rothhous Viyanalıların günün yorgunluğunu atmak üzere buluştuğu eğlenceli bir mekan.Her büyük kent gibi Viyana'nın da sembolleri var. Özellikle Mozart en yaygın marka değeri olmuş bu kentte. Çikolatasından kartpostalına kadar birçok hediyelik eşyanın üzerinde Mozart adını ve resmini görmek mümkün. Bir başka marka değeri kişilik ise Avusturya Macaristan İmparatoru Franz Joseph’in filmlere de konu olan ve Sisi olarak bilenen eşi Elisabeth. O da Mozart gibi tanıtım ve ticari ürünler için yaygın kullanılan bir değer. Çok sayıda mağazanın bulunduğu Viyana’da, alışveriş biraz maliyetli. Kültürel motiflerle zenginleştirilmiş hediyelik eşya satan dükkanların bazılarında, satıcılar geleneksel kıyafetler içerisinde hizmet sunuyor müşterilerine. Hiçbirşey satın almasanız bile bu renkliliğin size verdiği haz bütün gün yürümenin verdiği yorgunluğa değiyor. Viyana’da yapıları detaylandırmadan geçmek olmaz. Bakışları her daim üzerinde tutan bu şehirde, her köşe başına sizin için bir sürpriz bırakılmış gibi. Mimari sanata öylesine yakın ki yapılardaki zarafet ve tasarım gücünün etkisinde kalmamak mümkün değil. Barok olarak inşa edilmiş yapılar içerisinde saraylar, kiliseler, ortaçağı yaşatan dar doğal taş kaplamalı sokaklar ve bu sokaklar üzerindeki evler yapıların en etkileyici olanları. Tarihsel bütünlüğünün son derece özenle korunmuş olması da bu etkiyi güçlendiren bir başka husus. Viyana’da kent öylesine yaşayan bir organizma ki; caddeler insanlarla, insanlar yapılarla, yapılar geçmişle, geçmiş gelecekle bir bedenin uzuvları gibi yakın ilişki içerisinde. Bu kentin insan ruhunu bu denli yoğun etkilemesi bu uyum ve birlikteliğin yarattığı sinerji sonucu olsa gerek.

 

Geçmişle bugünün çağdaş uyumu...

Kentte tarihi değerler korunmakla birlikte işlevselleştirilmiş de. Viyanalıların sıcak su ihtiyacı şehirde kurulan bir çöp fabrikasında üretilen enerji ile karşılanıyor. Başlangıçta şehir merkezine kurulması nedeniyle tepki toplayan bu fabrikanın dış cephesinde yapılan düzenlemeler ile Viyana’nın en ünlü yapılarından biri ortaya çıkmış. Yapılış maksadının dışında bir fonksiyona bürünen diğer bir yapı ise Hous Des Meres. Hitler döneminde uçaksavarları yerleştirmek üzere savunma amaçlı yapılan bu bina savaş sonrası bambaşka bir kimliğe bürünmüş. Dev akvaryumların içerisinde köpekbalıklarından, dev yılanlara kadar çok sayı ve çeşitteki canlının bulunduğu turistler tarafından da en çok ziyaret edilen mekanlardan biri haline getirilmiş. İçerisinde hayvanlar alemini barındıran ve geçmişten bugüne ustalıkla taşınmış bir diğer yapı ise Schonbrunn Sarayı. Avrupa’nın en güzel saraylarından biri olarak kabul edilen bu sarayın yapımı 1749’da tamamlanmış. Bahçesinde havuzlar, heykeller, ıhlamur ağaçlarının bulunduğu saray, barok tarzında inşa edilmiş. İnsanların hem gezinti hem de spor yaptığı bahçenin ağaçlarla kaplanmış koridorları sonsuzluğa uzanıyor gibi. Sarayın arka cephesindeki yamaca tırmandıkça Schonbrunn ve Viyana’nın güzelliğini aynı anda temaşa edebilirsiniz. Schonbrunn’u benim için unutulmaz kılan bir başka olay da sarayın bahçesindeki hayvanat bahçesinde yaptığım gezintiydi. Dünyanın çok farklı coğrafyalarından getirilen yüzlerce çeşit hayvan ve bitki, olabildiğince doğal koşullarda ziyaretçilere sunuluyor. Bana farklı zamanları yaşatan bu mekanda, bir an gözümü kapatıp geçmiş dönemin kahramanlarını düşünmeden edemedim.Geçmiş etrafından gelişmiş ve çağın eğlence çılgınlığını zirveye taşımış bir başka alan ise Prater. Lunapark olarak düzenlenen bu alanda onlarca çılgın eğlence düzeneğinin ortasında tarihi dönme dolap tevazu ile meraklılarını keyiflendirmeye devam ediyor.

 

Tuna Nehri akar gider

Viyana’ya değerli kılan bir diğer varlığı ise Tuna Nehri. Almanya’nın kuzeyinden doğup Karadeniz’e dökülene kadar on ülkenin topraklarından akan bu nehir hem kendisini hem de Viyana’yı ikiye bölmüş. Kendi bölünüşünün gerekçesi su seviyesinin artmasıyla yaşanan baskınların önüne geçebilmek. Tuna’nın taşan suları hemen yanında açılan uzun kanalla aktarılmış. Tuna Nehri aynı zamanda eğlence dünyasının da yoğunlaştığı bir mekan. Köprülerle birbirine bağlanan nehrin yakalarına kurulmuş eğlence mekanları birbirinden farklı tarzları ile eğlence için farklı alternatifler sunuyor müşterilerine. Bulanık suyuna rağmen Tuna, bu şehre aydınlık saçıyor.Tuna’nın bu kente kattığı güzelliği daha iyi görmek için Kahlenberg’e gitmeniz yeterli. Tepeden bakıldığında eski Viyana Tuna’ya, yeni Viyana ise yeni kanala yaslanmış gibi. Bu tepenin en yüksek noktasında bir kilise ve çay bahçesi var. Kahlenberg’i benim için özel yapan, Osmanlı ordusunun Viyana kuşatması esnasında karargah olarak kullandığı tepe olması. Osmanlı’nın buradaki varlığı Viyanalılar’ı derinden etkilemiş olsa gerek; yaşadıkları korkuyu yeni nesillere aktarabilmek için bu tepeye bir abide dikmişler. Böylesi güzel bir tepeye humanist Avrupa’ya yakışmayan düşmanlık tohumlarının dikilmesi beni üzdü doğrusu. Keza bir Türk askerinin bir Alman ya da Avusturyalı olduğuna karar veremediğim bir komutanın atının ayakları altında ezilişinin tasvir edildiği heykelin varlığını da, Viyana’nın güzelliğine yakıştıramadım.

 

Çok renkli kent kültürü...

Son derece düzenli ve temiz olan Viyana’nın sokakları numaralandırılarak şehir bölgelere ayrılmış. Dünyanın en güvenli şehirlerinden birisi olarak da kabul edilen bu kentte ulaşım ağı son derece iyi kurulmuş. Uban olarak nitelendirdikleri yer altı ulaşım ağı sayesinde trafik keşmekeşinin önüne geçilmiş. Geniş ve renkli caddelerinin en ünlüsü, üzerinde büyük mağazalar ve kafelerin olduğu Marihilfer. Yorgunluk atmak ya da hoş bir sohbet için oturduğunuz bir kafede yanıbaşınızda her an bir evsiz belirebilir. Fakat Viyana’nın evsizleri kendi hazırladıkları anlaşılan yayınları satarak para kazanma çabası içerisindeler. Bazen de elinde gitarı ile bir evsizin şarkısı eşliğinde tatlınızı yiyebilir, ardından kafe melanjınızı yudumlayabilirsiniz.Viyana’nın en kalabalık meydanlarından biri de ünlü St. Stephan's katedralinin bulunduğu meydan. Sekiz yüzyılı aşkın bir süredir bu alanda bütün görkemi ile varlığını sürdüren ve şehri sembolize eden bu yapı, bulunduğu meydana da adını vermiş. İklimsel koşullar nedeni ile bir çok yapı gibi gotik mimari olarak inşa edilen bu yapının dış cephesi, Tanrıya ulaşmayı da sembolize eden ve semayı delercesine uzanan çan kuleleri en az iç mimarisi kadar etkileyici. Çok sayıda turistin bulunduğu Stephanplatz’da olduğu gibi bir çok yerde atlı arabalarla Viyana gezintisi yapma imkanınız var. Canlı heykellerin de iyice renklendirdiği bu alanda kent kültürü bütün yoğunluğu ile yaşanıyor. Bir kenti insandan bağımsız olarak anlamak ya da anlamlandırmak çabasını, gözlerine bakmaksızın bir insanla tokalaşma haline benzetiyorum. Bu şehri yapılarından arındırarak, insan varlığı ile algılamaya çalıştığımda; bireyselliğini sınırlanmış davranışlarda hissettiren, saygılı ama tebessümü eksik kalmış insan suratları çıkıyor karşıma. Bu kent için bir talih olarak değerlendirebileceğim farklı ulusların varlığı, ılıman bir sosyal iklim yaratıyor. Bu iklim içerisinde sıcacık dostluklarını, Türk misafirperverliği ile bana yaşatan şair Oktay Taftalı ile tiyatro sanatçısı Şehnaz Bölen Taftalı çiftine ve rehberim Elif Bölen’e sonsuz şükranlarımı sunuyorum.Geçmişin hafızamda, bugünün duygularımda, geleceğin aklımda saklı kalacak güzel Viyana.

Please reload

bottom of page