top of page
  • Facebook Classic
  • national_geographic_2001.png
  • Instagram App simgesi
  • Twitter Classic
  • Google Classic

Melez şehir; Durban


Siyah ile beyaz bir araya gelince gri olmuyor her zaman. Geçen bahar Güney Afrika Büyükelçiliği’nin basın davetlisi olarak gittiğim Durban’da edindiğim izlenimdi bu.

Yıllardır dünyanın farklı coğrafyalarına seyahatler yapıyor, fotoğraflıyor ve yazıyorum izlenimlerimi. Çoğunlukla ülkeler geçmiş kültürel ve sosyal birikimlerini çağın araçları ile şekillendirerek yeni bir düzen kurmuş durumda. Havaalanından şehre doğru aktıkça o ülkeyi tanımlayan kültürel, sosyal ve ekonomik kodları yavaş yavaş zihninizde çözümlemeye başlarsınız. Bende de alışma süreci böyle olur.

Gelin görün ki Güney Afrika’nın üçüncü büyük kenti Durban’da bu süreç biraz farklı işlemeye başladı. Gitmeden önce bu ülkenin güvenlik açısından sorunlu olduğunu duymuş ve okumuştum. Johannesburg’da uzun yıllar yaşamış olan bir arkadaşımdan tanık olduğu saldırı olayları eşliğinde dinlemiştim bu kenti. Durban ziyaretim öncesi de cep telefonumu ve fotoğraf makinemi ulu orta çıkarmamam ve şehirde yalnız başıma dolaşmam gerektiği söylenmişti.

Havaalanından otele kadar sahil şeridinden ilerleyen yol boyunca bu güzel kentin insanı tedirgin eden bir yanının olmasını haksızlık olarak gördüm. Tüm bu bilgiler eşliğinde uzun bir yolculuğun ardından Durban’a varıp Hint Okyanusu’nun ferah esintisi yüzüme dokunduğunda tüm bu güvenlik sorunlarını bir tarafa bıraktım.

İlk günler, Güney Afrika Büyükelçiliği’nin Gezegence adına davetlisi olduğum İNDABA Turizm Fuarı’ndan fırsat buldukça Elçilik Sorumlusu Sevgili Yağmur Üner ile birlikte şehirde dolaşma fırsatım oldu. Şehre alışmamı sağlayan birkaç günün ardından uzattığım seyahatimde tek başımaydım artık. Az çok kavramıştım kenti. Bir fotoğraf tutkunu olarak otelde öylece oturmak ya da gezerken etrafı fotoğraflayamamak çok sıkıntılıydı benim için. Bu yüzden her şeyi göze alarak yanıma pasaportumu almadan ve biraz para koyup cebime gezinmeye başladım kentte.

“Ulusun Babası”

Güney Afrika yakın bir zamana kadar azınlık durumundaki beyazların partisi Nasionale’in

yönetimindeki Apartait (ırkçı) rejim tarafından idare ediliyordu. Efsanevi lider Nelson Mandela’nın hayatını adadığı mücadelesi sonucunda 1994 yılında yapılan seçimler ile birlikte Afrika kökenli vatandaşlar anayasal haklarına kavuştu kendi vatanlarında. Nobel Barış Ödülü sahibi Güney Afrika’da “Ulusun Babası” olarak anılan Mandela bir dönem devlet başkanlığı yaptıktan sonra ikinci seçimlere katılmayı kabul etmeyerek kendini yoksulluk ve AIDS’le mücadeleye adadı. 2013 yılında 95 yaşında hayata gözlerini yumdu Mandela. Fakat Güney Afrikalılar onun anısını yaşatmaya devam ediyor. Sokaklarda onun posterlerine sık sık rastlamak mümkün. Peki geçen 20 yıllı aşkın süreçte her şey normale döndü mü? Demokratik haklar noktasında çok yol alınsa da sanırım toplum nezdinde dönüşüm biraz daha zaman alacak.

Şehirdeki İngiliz etkisi

Eski bir Hollanda ve son dönemde de Britanya sömürgesi olan Güney Afrika’nın bu güzel şehrinin merkezinde bulunan neo-barok tarzı eThekwini bir diğer adıyla Eski Belediye Binası’nı görünce kendinizi Britanya’da hissedebilirsiniz. Bu binanın hemen önünde bulunan parkta İngiltere Kraliçesi Victoria, Durban’ın bağlı olduğu bölge olan Kwazulu Natal’ın ilk başbakanı Sir John Robinson ve Güney Afrika Cumhuriyeti’nin iki dönem başkanlığını yapan Jan Christian Smuts ile 1899-1902 yılları arasındaki savaşta ölenlerin anısına yapılan heykeller bulunuyor. Evet tüm bunların arasında bu ülkenin Afrika geçmişine dair hiçbir şey yok. Kilometrelerce uzanan ve sörf meraklılarının yoğun ilgi gösterdiği bu şehrin modern mimari ile inşa edilmiş otellerinin dışında, şehirdeki konutlar da dahil İngiliz etkisi çok yoğun şekilde hissediliyor.

Çok kültürlü sosyal yapı

Aslında Durban, yerel adıyla eThekwini özelinde konuşmak gerekirse bu kentin etnik yapısını oluşturan sadece İngiliz ve Afrika kökenliler değil. Hindistan’dan göç etmiş çok sayıda insan yaşıyor bu şehirde. Gözümü karartıp şehrin dışına giden bir otobüsle vardığım “Anlayış Tapınağı”nda tanık olduğum bu gerçeğe. Tapınakta ibadet eden Shamila ve Prem Mungroo çifti fotoğraf makinemi görünce kızlarının da gazeteci olduğunu söylediler. Hindu inancına sahip bu güzel insanlar, tapınağın altındaki kafede bana ikramda bulunduktan sonra, şehre tek başıma dönmemim güvenli olmayacağını, bu yüzden evlerine gidip oradan kızlarının beni şehir merkezine götürebileceğini söyledi. Samimi bulduğum bu teklifi kabul ederek Durban’ın civarındaki bu yerleşimleri de görme şansını elde ettim. Ailenin kızı Veruschka tüm içtenliği ile beni otelime bırakmadan önce ertesi gün aile arasında yapacakları ayine davet etti. Ben de bu davetlerinden memnuniyet duyduğumu belirterek tekliflerini kabul ettim. Ertesi gün yine Veruschka ve kuzeni Nirusha ile Durban şehir merkezinde dolaşıp sahilde dondurma yedikten sonra ayinin yapılacağı eve gittik. Herkes çok içten ve güler yüzlüydü. Sessizce izledim onların ibadetlerini. Ayin sonunda et, soğan ve sarımsağın yasak olduğu sofralarına oturdum. Yemekler son derece lezzetliydi. Günün sonunda sevgili Veruschka beni yeniden otelime bıraktı. İki güne sığan insan sıcaklığındaki bu hikâye Durban’ı benim için daha kanlı canlı bir yer haline getirdi.

Şehrin beyazları

Durban’da yalnız başıma gezdiğim vakitlerde dikkatimi çeken en önemli şeylerden biri de sokaklarda beyaz insanların yok denecek kadar az olmasıydı. Onlara şehrin üst kesimlerinde lüks konutların olduğu bölgede, güvenlik önlemlerinin yüksek olduğu turistlerin yoğunlukla bulunduğu sahil kesiminde, araçlarının içinde ya da korunaklı mekânlarda rastlayabildim. Bu çok garip bir durumdu. Yıllarca bir arada yaşayıp bu denli ayrışmış olmak toplumsallaşmanın doğasına aykırı bir durum. Elbette beyazlar açısından bunun nedeni hırsızlık ve saldırıya maruz kalmamak. Fakat esas soru şu ki neden siyahiler hırsızlık yapar durumda bu ülkede. Neden 20 yıla rağmen kaynaşamamış bu iki etnik grup. Bunun nedeni siyahi halkın mahrum edildiği koşullar sebebiyle gelişme fırsatı bulamaması ve yaşanan kötü hikâyelerin yarattığı öfkeden henüz arınamaması diye yorumluyorum. Tüm bu nedenlerin en can alıcı noktası ise binlerce yıldır bu topraklarda yaşayan siyahları cebren dönüştürmeye çalışırken onlarda derin bir travma yaratmış olması.

Güvenlik risklerine rağmen görülesi şehir

Durban, tüm güvenlik risklerine rağmen benim de deneyimlediğim gibi dikkat edildiği takdirde görülesi bir şehir. Özellikle Afrika’nın renklerini, dokusunu yansıtan pazarları ve müzeleri görmeye değer. Belediye Binası’nın birinci katında yer alan küçük ama çok sayıda canlı çeşidini barındıran Doğa Bilimleri Müzesi’nde dinazor iskeleti, dev yılan, timsah ve kıtaya özgü canlı türlerini ayrıca tarih öncesi dönemlere ait insan kalıntılarını da bulabilirsiniz. Aynı binanın ikinci katındaki Durban Sanat Galerisi’nde dünyadan çeşitli sanatçıların özgün eserlerini görebilirsiniz. Gezilmesi tavsiye edilebilecek bir diğer müze ise Durban şehrinin tarih boyunca sosyal ve ekonomik sürecini özetleyen KwaMuhle Müzesi. Bilhassa ırkçı yönetimin yerli halka yaptığı zulmü gösteren yazılı ve görsel belgeler ilginizi çekebilir. Durban Marinası’na yakın bir yerde bir geminin içerisinde tasarlanan Deniz Müzesi de görülmesi tavsiye edilebilecek yerlerden.

Durban’ın cazibe merkezleri

Durban’daki pazarları gezmek için bir tur ile anlaşmak hem güvenli hem de hem de daha pratik olabilir. Warwick Pazar Turu olarak geçen bu etkinliği katılım bedeli yaklaşık 100 ZAR. Böylesi bir turu tercih ettiğinizde toplu taşıma araçlarının ilk durağı olan Warwick Kavşağından başlayacaksınız tura. Victorya Pazarı, eSibayeni Boncuk Pazarı, Berea İstasyonu Pazarı, Sığır Kellesi Pazarı, Brook Caddesi Pazarı, Erken Sabah Pazarı, Zulu Muti Pazarı, Impepho ve Kireç Pazarı’nı gezebilirsiniz. Bu pazarlarda yerel kıyafetleri, rengarenk boncuklarla yapılmış el işlerini, şifalı bitki ve hayvanların olduğu tezgahları, yerel sebze ve meyveleri görebilirsiniz. Ayrıca eski bir at ahırından dönüştürülmüş olan Stables Flea Market’ı gezmenizi tavsiye ederim. Akşama yakın bir vakitte gittiğinizde bu pazara hem dükkânların birçoğunu açık bulabilir hem de canlı müzik gösterilerini izleyebilirsiniz. Bu pazarda hem dükkân sahiplerin hem de ziyaretçilerin çoğu Hint kökenli Durbanlılar.

Adrenalin tutkunuysanız Moses Mabhida Stadyumu’nda bulunan Big Rush Salıncağı’ndan 106 metrelik boşluğa kendinizi bırakabilirsiniz. Bir diğer heyecan verici deneyim ise microlight uçuşu olabilir. Eğitim almak suretiyle kendi başınıza ya da bir pilot ile yaşayabileceğiniz bu deneyim ile Hint Okyanusu ve Durban şehrinin üzerinde özgürce süzülebilirsiniz.

Durban çok dinli ve çok kültürlü bir yapıya sahip. Şehrin merkezinde bulunan Durban Camii ve şehrin yaklaşık yarım saat dışındaki Anlayış Tapınağı mimarisi bakımından görebileceğiniz inanç mekânlarından.

Deniz dünyasının karada yaşatılıyor

Eğer bu şehirde kurgusal bir doğal yaşam ve eğlence deneyimi yaşamak isterseniz uShaka Marin World’a gidebilirsiniz. Şehir merkezine yakın bir noktada olan bu yapının içerisinde eski gemi batıklarından yapılmış dev bir akvaryum, botlarla gezinti yapılabilecek kanallar bulunuyor. Yunus ve fok gösterilerini izleyebilir, kafesli olarak köpek balıklarını besleme dalışları yapabilirsiniz.

Durban’da gezinti yaptığınızda yolunuzun düşeceği yerlerden biri de Gugu Dlamini Parkı. Bu parkın ortasında yer alan AIDS Kurdelesi ve Umut Duvarı dikkatinizi çekecektir. Zira bu iki yapı trajik bir hikayesi olan Gugu Dlamini’nin anısına yapılmış. Dlamini, 1998 yılında yoksulluk içinde kızı ile yaşıyorken, HIV virüsü taşıdığını çevresi ile paylaşmış. Fakat kısa bir süre sonra bu bilgi çevreye yayılmış ve Gugu Dlamini’nin hastalığını gerekçe gösteren öfkeli bir grup genç kadını korkunç bir şekilde linç etmuş. Bu trajik olayın ardından 2000 yılında Durban’da gerçekleşen 13. AIDS Konferansının öncesinde AIDS Kurdelesi ve Umut Duvarı’nın açılışı yapılarak ve bu hastalıktan hayatını kaybetmiş olanlara ithaf edilmiş. Parkın hemen yanındaki Workshop binasının önünde sokak gösterileri halk tarafından büyük ilgi görüyor. Çantanızı emniyete alarak bu gösterileri izleyebilirsiniz.

Deli dalgalı altın kumsal…

Hint Okyanusuna kıyısı olması ve uzun bir kıyı şeridine sahip bulunması deniz turizm bakımından cazip hale getiriyor bu şehir. Sörfçülerin yoğun ilgi gösterdiği Golden Mile denen uzun ve çılgın dalgalı plajı yerli halk ve turistler için cazip bir yer. Şehrin en güvenli bölgesi aynı zamanda büyük ve lüks otellerin inşa edildiği bu bölge. Geniş kumsal boyunca aktivite alanları ve serbestçe dolaşan maymunlarıyla sahil boyunca yürümek keyifli bir deneyim olacaktır. Kıyı kesimi de dahil olmak üzere Rikşa denilen insanlar tarafından çekilen renkli arabalarla gezinti yapmakta bu şehirdeki yapılacaklar arasında yer alıyor. Ayrıca, sahil boyunca yürürken kumdan heykelleri görebilirsiniz. Durban Altın Sahili’nin uç noktasındaki Moyo Restaurant renkli ve eğlenceli bir gece geçirmek isteyenler için cazip bir seçenek olabilir.

Durban’ın ekmek arası döneri “Bunny Chow”

Durban’da yemek kültürü çok fazla seçenek sunuyor. Hint ve İngiliz Mutfağı’nın renklerini bariz görebilirsiniz restoranlarda. Bizdeki ekmek arası döner benzeri olan parça et ve köri ile yapılan Bunny Chow Durban’ın en yaygın ve pratik yiyeceklerinden. Bu şehirde Afrika’ya özgü meyveleri de tatmalısınız. Çay tiryakileri için siyah çay bulmak mümkün bu şehirde.

Durban’a gittiğinizde şehir dışındaki çeşitli turlara katılarak seyahatinizi daha da renklendirebilirsiniz. Ulusal parklardaki safarilere katılarak vahşi yaşamı yerinde deneyimleyebilir, köy yaşamına tanıklık edebilir, hazırlanan dans gösterilerini izleyebilirsiniz.

Eğer yolunuz bu şehre düşerse ya da gitmeyi planlarsanız Durban şehri ile ilgili daha fazla bilgiyi www.gezegence.com adresinden edinebilirsiniz.

Durban seyahatimde beni dostça ağırlayan Yağmur Üner ve evinde misafir eden Mungroo Ailesi’ne teşekkürlerimle…

Recent Posts
Henüz etiket yok.
bottom of page