top of page

Text.

Akdamar Adası

Akdamar Efsanesi

Van Gölü’nün yaşayan efsanesi; Akdamar

Van Gölü, Anadolu’nun doğusunda maviyeşil atlas gibi serilmiş can veriyor etrafına topladığı yaşamlara. Sadece bugün değil, binlerce yıl hayat sürgün vermiş bu coğrafyada. Hikayeler, efsaneler, yapılar, lisanlar, gelenek kadim bir medeniyetin yapısal kodlarını taşımış bugünlere. Mevsim mevsim akarken güzelliğin tohumları can bulmuş renk renk, koku koku toprağın bağrında. Yöre insanının Van Denizi  diye adlandırdığı gölün batısındaki Akdamar Adası da böylesine bir cana gelişin öyküsünü fısıldıyor usulca.

Kıyıdan 4 km uzaklıkta olan Akdamar Adası’na 20 dakikalık bir motor yolculuğu sonrasında ulaşılıyor.  Uzun yıllar önce gömüldüğü sessizliği 2010 yılında Akdamar Kilisesi’nde gerçekleşen tarihi ayinle bozulan Ada, şimdilerde ziyaretçilerle şenleniyor. Kilise ile birlikte başka yaşam alanlarının da  inşa edildiği dönemden 16. yüzyıl başlarına kadar adada hayat devam etmiş. 16. yüzyıldan sonra 20. yüzyılın başlarına kadarki dönemde de keşişlerin eğitim aldığı bir manastır olarak faaliyette kalmış. Ermeni Kilisesi’nin ruhani başkanı olan Katogikosluğu makamı 10. Yüzyıl ortalarından 1101 yılına kadar Akdamar Adası’nda bulunmuş. En  eski kaynaklarda adanın adı Ermeni Rştuni sülalesine atfen Rştunik Adası olarak geçtiği ifade ediliyor. Ada’nın isminin Ahtamar, Ağtamar, Akhtamar olduğuna dair görüşleri doğrulamak istercesine ismine kaynaklık eden  bir efsane anlatılıp durur.

 

“Ah Tamar” efsanesi

Efsaneye göre; Ada’da yaşayan Baş Keşiş’in güzelliği dillere destan kızı ile Van’ın köylerinden birinde çobanlık yapan genç bir delikanlı birbirine aşık olur. Genç, Tamar adındaki keşişin kızı ile buluşmak için her gece yüzerek adaya gelir, kız da elindeki fener ile ona yerini belli edermiş. Durumu öğrenen kızın babası bir gece elindeki fenerle sürekli yer değiştirerek aşık genci yüzmekten bitap düşürür.  Gücü tükenen genç gölde boğularak ölür. Aşığının boğulmadan önceki “Ah Tamar” haykırışını duyan kız, sevdiğinin öldüğünü anlayınca kendini gölün sularına bırakarak hayatına son verir. Ermeni şair Hovhannes Tumanyan’ın aktarımıyla yayılan bu hikâyenin gerçekliği bir tarafa, 9. yüzyıldan beri kullanıldığı düşünülen adanın isminin Ağtamar olabileceği, Arapça’da ‘ğmr’ kökünden ‘kabartı, tümsek” anlamını taşıyor olması sebebiyle güçlü bir ihtimal olarak ortaya çıkıyor.

Gerçek Haç’ın korunağı…

Ada ile aynı adı taşıyan Akdamar Kilisesi konumu ve mimarisi ile önemli bir yere sahip. Kızıl Andezit taşının kullanıldığı Kilise adanın yüksek noktalarından izlendiğinde nefis bir manzara keyfi yaşatıyor. M.S. 915-921 yıllarında Mimar Keşiş Manuel tarafından Kral I. Gagik döneminde gerçek Haç’ın bir parçasını saklamak amacıyla inşa edildiği ifade ediliyor kaynaklarda. Tarihî kaynaklara göre adadaki yapılar topluluğu, kilise, saray, hizmet odaları, teraslı bahçeler ve limandan oluşuyor. Merkezi kubbe ve dört yapraklı yonca şeklindeki hac planına sahip bu kilise zaman içinde uğradığı yıkımlar sebebiyle, TC. Turizm ve Kültür Bakanlığı tarafından restore edilerek müze haline getirilmiş.  Kilisenin iç alanı çok geniş olmamasına rağmen içerideki fresk bezemeler görülmeye değer nitelikte.

Duvarlarında tarih ve efsaneyi yaşatan kilise; Akdamar

Kilisenin geniş ferah bahçesine bakan  dış duvarlarında İncil ve Tevrat’tan alınan kıssalar ve anlatımlar yoğun olarak tasvir edilmiş. Yunus Peygamber’in denize atılması, Hz. Meryem ve kucağında Hz. İsa, Hz. Adem ile Hz. Havva'nın cennetten kovulması, Hz. Davut ile Kral Goliat'ın mücadelesi, Samson Filistinli ikilisi, ateşte üç İbrani genci, Aslan ininde Daniel sahneleri kabartma tekniği ile etkili biçimde tasvir edilmiş. Batı cephede Kral Gagik'i kilise maketini sunarken gösteren bir sahne yer alıyor. Dört yöndeki alınlıklarda İncil yazarları boydan tasvir edilmiş. Bunlardan başka cephenin alt ve üst kesimlerinde, asma sarmaşığından oluşan kuşaklar dolanıyor. Doğu cephesinde de en üstte Yuhanna, orta pencerenin ortasında Hz. Adem’in portresi, sol  duvarda Aziz Gregor (Ermenilerin yol göstericisi) ve Vaftizci Yahya’nın diyaloğu, sağ duvarda İlyas Peygamber, Aziz Thomas ve Tserafatlı dul kadın mizanseni kabartma olarak işlenmiş duvara. Bu cephedeki Abbasi Halifesi Muktedir olduğu tahmin edilen bir figür daha bulunuyor.

Yapının mimari özellikleri Mimarlık Dergisi’nde yer alan makalede şu şekilde ifade ediliyor “Akdamar Manastırı Kutsal Haç Kilisesi, mimari plastik süslemeleri açısından bölge ve bölge dışında, yapıldığı tarih itibariyle biricik özelliklere sahiptir. Bir saray kilisesi olması nedeniyle dini konuların yanı sıra günlük yaşam, av ve saray sahnelerinin işlenmesiyle de dikkat çekmektedir. Kabartmalarda irdelenmesi gereken bir nokta da sanatsal etkileşimdir. Saray yaşantısını ve av sahnelerini canlandıran kabartmalarda Türk-İslam sanatı ve ikonografisinin etkileri, özellikle doğu cephe süslemelerinde karşımıza çıkmaktadır. Bağdaş kurmuş oturan halife figürü ile geriye dönük avına at üstünde ok atan avcı sahneleri bu etkileşimleri yansıtan en güzel örneklerdir”

Nisan’da Akdamar başkadır

Adaya gidilebilecek en güzel mevsim ise badem ağaçlarının pembemsi beyaz çiçeklerini açtığı Nisan ayı hiç şüphesiz. Adanın yüksek bir noktasından martıların kanat sesleri ve çığlıkları eşliğinde, baharın kokusunu içinize çekip, Artos Dağı’na yaslanan Akdamar Kilisesi’ni, adaya inci gibi serpilmiş badem çiçeklerini izlemek eşsiz bir deneyim ve keyif olacaktır hiç şüphesiz. Yanınızdan hızlıca geçen bir tavşan geçmişten bugüne bir uyanış olur belki de… Hele bir de günbatımında adada iseniz, akşamın dinginliğinin yarattığı huzuru, ılık bir bahar esintisi ve bir fincan kahve eşliğinde yaşarsınız. Limandaki teknelerden gelen yanık şarkıların hüznünde bir keder dokunur yüreğinize. Mevsimin kıştan yaza döndüğü, alaca dağların sırtından yükünü attığı, doğanın uyandığı demlerde içinizde küçük, masum kıpırtılarla, yalnızca sizi karşı kıyıya taşıyan motorun sesini duyduğunuz ıssız bir coğrafyada belki Tamar ile maşukunun aşk fısıltısı değer kulağınıza.

 

Please reload

bottom of page