top of page

Text.

Mudurnu

Anadolu'da bir Osmanlı güzellemesi

İsmini hep duyduğumuz ama zihnimizde sahip olduğu birikimin ötesinde çağrışımlar yapan bir yer Mudurnu. Tavukçuluğun hızlı gelişimiyle birlikte ismi bilinmeye başlanan bu güzel ilçe, sektörün yaşadığı kriz nedeniyle, bu kez tarihi ve kültürel zenginlikleri ile dirilişe geçti. Atılan doğru adımlar ile yaşanan sıkıntılı zamanlar Mudurnu halkına potansiyel gelir araçlarını keşfetmenin yolunu açtı. Tarih boyunca önemli olayların merkezinde bulunan bu kadim Anadolu kenti, artık kültürünün zenginliği ve insanının sıcaklığı ile misafirlerini güzelliklerine buyur ediyor. 
 
Anadolu’nun küçük İstanbul’u 
Bolu’ya bağlı bu güzel ilçeyi tanımaya başladıkça sahip olduğu güzellikler karşısında hayranlık duymamak mümkün değil. Ne denli önemli olduğu tarihsel referanslarda da net olarak görülüyor. Adını Bizans döneminde Bursa Tekfuru’nun kızı Moderna’nın anısına inşa edilen kaleden aldığı rivayet edilen Mudurnu, geçmişte Comopolis, Modreae, Modrene, Swe Modrenae, Mutarni, Matarni ve Mudurlu gibi isimlerle de anılmış. Tarihte Bithynia ve Anadolu Trakyası olarak adlandırılan Bursa- İzmit- Bolu bölgesinin ortasında yer alan Mudurnu’da ilk yerleşimler, M.Ö. 5000 yıllarına kadar uzandığı ifade ediliyor kaynaklarda. Hristiyanlık öncesi dönemde birçok önemli tarihi gelişmenin ortasında yer alan bu bölgede Hristiyanlığın serbest bırakılmasının ardından patriklik ve psikoposluk düzeyinde yerleşim birimleri kurulmuş. Tarihteki geçiş süreçleri ve farklı kültürel birikimleri ile Anadolu’nun küçük İstanbul’u gibi bu güzel şehir. 
 
Mudurnu’nun Türkleşme süreci 
1176 yılında bölgenin Selçuklu denetimine girmesi ile yeni bir dönem başlamış. Anadolu’nun Türkleştirilmesinde önemli rol oynayan uç beylerinden Samsa Çavuş Mudurnu tarihindeki en önemli şahsiyetlerden biri. Yoğun Türkmen göçleri ile gelecek dönemde bir Osmanlı coğrafyası olmasının ilk adımları atılmıştır böylece. Hatta bugün bile bazı köylerinin isimleri eski Türkmen boylarının isimleri ile anılıyor. Bu göçler Osmanlı’nın kuruluş döneminde de yoğun olarak devam eder. 1337 Orhan Bey’in talimatıyla Mudurnu kalesi ele geçirilerek tamamen Osmanlı topraklarına dahil edilmiş bu topraklar. 
 
Osmanlı kenti doğuyor 
Osmanlı hakimiyetine giren bölgede imar çalışmaları da başlar. Mudurnu güvenli bir bölge olarak görüldüğünden Fetret devrinin karmaşasında şehzadelere barınak olur. Osmanlı döneminde kaza olan Mudurnu, çeşitli ayaklanmalar sebebiyle devletin ağır baskısı karşısında bunalan halk da isyan eder. Ünlü Köroğlu da bu dönemde yaşamıştır. O dönemde kaza olan Mudurnu önce sancak beyliği kurulan Bolu’ya, ardından 1865 yılında Kastamonu sancağına, Cumhuriyet döneminde ise tekrar Bolu’ya bağlanır. Bu bölge kurtuluş savaşı döneminde de önemini koruyarak milli mücadele için önemli bir mevki özelliği taşımış. 
 
Ahilik geleneğinin kök saldığı topraklar 

Tarihi İpekyolu bağlantısı ve Kuzeybatı Anadolu’nun ticaret yollarının kavşak noktasında olması sebebiyle Mudurnu her zaman önemini korumuş. Bu özelliği sebebiyle ahilik geleneğinin de yerleşik olduğu ve o ruhu bugünlere kadar taşımayı başarmış müstesna yerlerden biri. Geçmişteki birikimlerini bugünlere böylesine koruyarak taşıyan bu şirin ilçenin geçmişine genel bir bakış atmak bugününü anlamak için neredeyse bir zorunluluk. Çünkü Mudurnu’da karşısınıza çıkan bütün detaylar yüzyıllardan beri evrimleşerek bugünlere ulaşan zenginliğin bir parçası. 
Ünlü seyyah Evliya Çelebi Seyahatnamesi’de Mudurnu’dan; Yüce dağlarında çam çok olmakla, köylerinde iki kulplu çam bardakları olur. İkisini bir Himara tahmil ederler.Hint’e kadar hedaya gider. Hint’de dahi meşhurdur. Bu diyarlarda o bardakların adına (Boduç) ve (Sekek) derler. Rum’a dahi hedaya olarak gider. Dağlarında onar arşın uzun ve iki ziraa enli latif levhaları olur ki, bu diyara mahsustur şeklinde bahsettiği rivayet ediliyor. 
 
Modern zaman seyyahlarının durağı 
Modern zaman seyyahlarının gözünden ise bir başka görünüyor Mudurnu. Bolu’ya 52 km uzaklıktaki şehre ilk girdiğinizde sanayi tesislerinin yarattığı yeni kent görüntüsü ile karşılaşıyorsunuz. İçerilere doğru ilerledikçe tarihi ve kültürel doku kendini iyice hissettirmeye başladığında algınızı değiştirmeye başlıyor. Teknolojinin tüm yansımalarına rağmen kadim Anadolu kültürü sarıp sarmalıyor sizi. Şehrin tam ortasından geçen Mudurnu deresi ve kenti kuşatan Abant dağlarının ortasında gizli bir hazine keşfetmiş hissi veriyor karşılaşılan manzara. Çok geniş bir yüzölçümü olmamasına rağmen tarihi ve kültürel birçok değeri konsantre olarak bünyesinde barındırıyor. 
Meraklı bakışlarla kenti keşfetmeye çalışırken, sorular sorduğumuz Mudurnuluların sıcak tavırları sonbahar mevsiminde sıcak bir ilkbahar esintisi yarattı gönüllerimizde. Gözlerinizin kesiştiği her bakış, hafızalarımızın derinliklerine yüzyıllardan beri aktarılan ama yaşamayı unutmaya başladığımız o engin misafirperverliği hissettiriyor. Belli ki Ahilik teşkilatı burada yaşayan insanların yaşamlarına öylesine güçlü nüfus etmiş ki yüzyıllar geçmesine rağmen yoldan geçeni buyur eden erdemli yaklaşım, modern zamanların paranoyalarına yenik düşmemiş. 
Ünlü seyyahlardan İbn’i Batuta da seyahatnamesinde yolunun düştüğü Mudurnu hakkında Bu yörelerin insanları ulu ölülerin mezarları üzerine ahşaptan odalar inşa ederler, (Türbe) uzaktan görenler meskün zanneder ise de, yanına varılınca içeride hiç kimsenin bulunmadığı anlaşılır. Ben de bunlardan bir çoğunu gördüm. Bazılarının içine girilerek dinlenmeye ve soğuktan korunmaya çalıştım. Bu kötü şartlar altında yoluma devam ederken Cenab-ı Zülcelal beni bir evin kapısına götürdü. Orada yaşlı bir adam bulup, Arapça konuştum. şeklinde notlar düşmüş. 
Gelenek ustalık ve sabırla geleceğe taşınıyor 
Zamana direnen bir diğer güzellik ise kent halkının renkli kültürünün temelini teşkil eden üretim dinamiklerinin azim ve kararlılıkla sürdürme çabaları. Önemli bir kısmı endüstri devriminin yarattığı yeni tüketim alışkanlıklarına yenik düşse de bugün hala bazı zanaat ve geleneksel el sanatları varlığını koruyor. Bunlardan ayakta kalmayı başaran semerci, bakırcı ve demirci ustaları hala Demirciler Çarşısı’nda varlığını sürdürüyor. Ağırlıklı olarak sac sobalar, bakır cezveler, siniler, mangallar, imal edilirken; kazma, keser, kürek vs. gibi gereçlere de rastlamak mümkün. Fakat yeni kuşaklar içerisinden bu zanaatleri devam ettirecek ustaların yetişip yetişmeyeceği ortaya konulan ürünlere olan ilginin ticari beklentileri karşılamasına bağlı galiba. Bu durum da bile usta kavramının ihtiva ettiği bilgeliğin yeni nesillerce yaşatılacağı konusunda çok da iyimser olmayan bir tablo var. Bu sebeple yaşayan bu ustaların gözlerindeki görmüş geçirmişliği ve yüzlerindeki çizgilerin derinliğini görmek güzel bir deneyim olabilir. 
Mudurnu’nun kadınları da başka bir alanda üretkenliklerini ortaya koyuyorlar. Anadolu kadınının ince sanat duygusu ve sabrı ile hayat bulan el sanatları da Mudurnu’da canlanan tarihin müstesna renklerini oluşturuyor. Bu konuda Mudurnu Belediyesi de önemli bir adım atarak halk arasında küçük ev olarak bilinen Sanat Evi’ni kurmuş. Burada marifetli kadınların ellerinden çıkan rengarenk, desen desen, çeşit çeşit el işi yemeniler, çantalar, üçetekler, ahşap aksesuarlar, süs eşyaları ve daha birçok el emeği göz nuru ürün görülmeye değer. Bu anlamda ilçeye has el yapımı bebeklerden de bahsetmek de fayda var. Eskiden Anadolu’da kızların kına gecelerinde giydikleri bindallı üç etekli kıyafetli bebeklerin ünü Mudurnu sınırlarını aşmış durumda. 
Mudurnu’nun bir başka kendinden söz ettiren özelliği ise pazarı. Civar yerleşim yerlerinden insanlarında geldiği pazar Cumartesi günleri kentin anayolu ile kesişen sokaklarından birinde kuruluyor. Yaş ve kuru gıdadan, el işlerine kadar çok çeşitte ürün bulmak mümkün. El yapımı yöresel ürünler turistler tarafından ilgi görüyor. 
 
Osmanlı mimarisi Mudurnu’ya hayat veriyor 
İlçenin yeniden doğuşuna ilham veren en önemli değeri ise Osmanlı döneminden kalan yapıları. Mudurnu deresine paralel olarak uzanan yolun bir diğer tarafında kalan Osmanlı döneminde inşa edilen Yıldırım Bayezid Hamamı ve Camii mütevazı ölçülerde ama hala ibadetgah olarak hizmet veriyor. Bir diğer önemli yapı ise Kanuni Sultan Süleyman Camii. Filibeli Hacı Tevfik Efendi ve Murat Karaarslan Türbeleri bir diğer önemli eserlerden. Uzun aramalar sonucunda bulabildiğimiz tarihi köprülerin üzerlerinin beton ve asfaltla kaplanmış olduğunu gördüğümüzde biraz hayal kırıklığına uğradık. Fakat canlandırılan tarihi ahşap konak ve evler bizi olumsuz duygularımızdan arındırdı. Osmanlı döneminde İstanbul’un Anadolu ile bağlantı yolu üzerinde olması sebebiyle tacirlerin ve devlet görevlilerinin konaklama ihtiyaçlarının karşılanması sebebiyle bu konaklar inşa edilmiş. Turizm Bakanlığı’nın 2002 yılında başlattığı proje sonucunda günümüze ulaşan konaklardan bazıları restore edilmiş. Mudurnu insanı da sahip oldukları bu güzellikleri faydaya dönüştürmek konusunda da her fırsatı değerlendirebilecek atılım ve çaba içerisinde. Konaklar turistlerin ziyaretine açılırken, konaklama ihtiyacına cevap verecek şekilde düzenlenmiş. En bilinenleri Hacı Şakirler, Keyvanlar, Hacı Abdullahlar, Yarışkaşı, Armutçular Konakları. 
 
Dağlara emanet edilmiş bir güzellik 
Bu çok renkli ve zengin kültürel birikime sahip ilçeyi yukardan temaşa etmek istediğinizde tarihi ahşap saat kulesinin olduğu noktaya çıkmanız yeterli. Şirin dar sokaklardan tırmanarak çıktığınızda karşınıza çıkan manzara size yorgunluğunuzu unutturacak güzellikte. Etrafını çevreleyen dağlara emanet edilmişçesine sarıp sarmalanan bu güzelliğe tarihin verdiği değerin bilinciyle bakmak gerekiyor. Bu güzel ilçenin dirilişinde daha yapılacak çok iş var. Restorasyon sürecinin tamamlanması Mudurnu’nun tarihi ve kültürel bütünlüğünün sağlanması açısında önem taşıyor. Sadece merkezi değil civarındaki güzellikler itibariyle de cazibe merkezi olan Mudurnu, Abant Gölü ve Sülüklü Göl’ü de sınırları içerisinde barındırıyor. Sarot ve Babas kaplıcaları da Mudurnu’nun diğer cazibe merkezlerinden. 
Zengin bir mutfağa da sahip olan Mudurnu’da balkabaklı gözleme, erişteli kaşıksapı, Mudurnu baklavası, helva ve daha birçok lezzeti tadarak, bu güzel kentin gönlünüzde bıraktığı tadı damağınızda da hissedebilirsiniz. 
 

 

 

Please reload

bottom of page