top of page

Text.

Hasankale

Karasal iklimin beyaza mecbur diyarı

 

Soğukta yaşamayı bilmeyenler ya da unutmuş olanlar için zordur buralarda hayat sürmek.. İncelikleri vardır buzlu yollarda yürümenin. Mütevazı atacaksın adımları. Sarıp sarmalayacaksın her yanını. En önemlisi de donmuş demiri ıslak elinle tutmayacaksın. Zordur zor olmasına ama doyumsuz bir tattır, yansıyan ay ışığı ile kristalize olmuş kar taneleri üzerinde gacır gucur sesler çıkararak yürümek.


Alışıldık kentsel methiyelerin tanımlayamayacağı bir diyar. Masmavi denizi, yemyeşil ormanları yok bu ellerin. Karlarla kaplı yüce dağları, uçsuz bucaksız ovası, derinlere kök salan yaşamları var. Toprak bağrını açmaz, açamaz rızkını arayanlara öyle uzun uzun. Yöre insanı kısa yaz mevsimini lütuf sayarak, ağustos böceklerine inat karınca gibi didinir çabalar. Zaman zaman soğuktan moraran ellerini ısıtmaya çalışırken sitem etse de, en fazla ısınıncaya kadar sürer öfkesi.

Geçmiş ve bugünün önemli geçiş hattı
Asırlar önce başlayan yaşamsal devinimin ortaya koyduğu birikimden beslenen Hasankale, Bizans, Selçuklu, İlhanlı, Saltuklu ve Osmanlı tarihinde önemli bir yere sahip. İlçenin tarih sahnesine çıkışı da Kale’nin inşası ile başlar. Hasan Dede Dağı’nın en uç noktasındaki sarp kayalar üzerine, stratejik bir konumlandırma ile inşa edilen kalenin dış surları bugüne kadar ulaşamamışsa da iç surlar bütün ihtişamı ile ilçeye gelenleri karşılıyor. Geçiş yollarına hakim bir noktada bulunan bu kaleyi ele geçirmek için çok sayıda mücadele verilmiş. Bugün de Türkiye’nin doğu ile batı uzantısında yer alan Hasankale’yi birbirine paralel olarak uzanan kara ve demiryolu ikiye bölüyor. Kar kış demeden yolcu taşıyan bu tren hattının Anadolu kasabalarına has o şirin terminal binalarından biri de bu istasyonda bulunuyor. Hayatı donma noktasına getiren soğukta bir solukluk sıcaklık veren Hasankale tren istasyonunda kim bilir kaç yürek ısındı bugüne kadar. Ve ısınmaya devam edecek…


Yaşamak zor zanaat bu diyarlarda

Soğukta yaşamayı bilmeyenler ya da unutmuş olanlar için zordur buralarda hayat sürmek.. İncelikleri vardır buzlu yollarda yürümenin. Mütevazı atacaksın adımları. Sarıp sarmalayacaksın her yanını. En önemlisi de donmuş demiri ıslak elinle tutmayacaksın. Zordur zor olmasına ama doyumsuz bir tattır, yansıyan ay ışığı ile kristalize olmuş kar taneleri üzerinde gacır gucur sesler çıkararak yürümek.


Birbirine benzeyen gün ve haftalar ile geçer buralarda yaşam. Değişimden geleneksel örtünme biçimi de nasibini almış. İhrama bürünmüş kadınlara nadiren rastlanıyor sokaklarda.Günlük yaşamın alışkanlıklarından biri de Hasankaleliler’in haftada en az bir defa gittikleri kaplıcalardır. Termal kaynakları itibari ile hayli zengin olan bu yerleşimde, biri otel ilaveli olmak üzere üç ayrı kaplıca bulunuyor. Yaz aylarında ilçe dışından bahçeler denilen çadır kampına gelen yerli turistler tarafından ilgi gören kaplıcalara halk arasında çermik deniliyor. Yaz aylarında hayli hareketlenen ilçede bir de çermik festivali düzenleniyor.

Pasinler Ovası, halkın ekmek teknesi olan tarlalar, meralar ve Aras nehrinin kollarını oluşturan çaylardan müteşekkil. Burada her bir tarlanın özel ismi var. Bugün için anlamlarını bile bilemediğimiz bu isimlerden birkaçı; bastam, hızanbekir, inceler… Pasinler ovası boyunca uzanan çaylar eskilerde etrafında küçük ağaç ve çalılardan oluşan bükleri yeşertirdi. Enfes tatlı su balıklarının yanı sıra çok sayıda canlı türünü de barındıran bir ekosisteme sahipti. Şimdilerde gerek halkın bu ağaçları yakacak olarak kullanması gerekse ovaya kurulan sulama kuyuları nedeniyle çayın debisi düşerek, bitki örtüsü ve canlı çeşitliliği büyük ölçüde azalmış durumda.

Kardeşliğin Köksaldığı Topraklar

Pasinler ovasını içerisine alarak birbirine paralel uzanan Palandöken’in uzantısı ve Kargapazarı dağlarının yamaçları ile ovanın açıklarında birçok köy bulunuyor. Farklı kültür ve inançtan insanların bir arada asırlarca yaşadığı bu köylerden bazılarında döneme ışık tutacak yapı kalıntıları mevcut. Bunların en bilinenleri ise gayrimüslümlerin yaşadığı köylerdeki kiliseler. Ayrıca bazı köylerin eski isimleri de bu mozaiğe ışık tutar nitelikte. Korucuk, Müceldi, Tizgi, Baldızı, Epsemce, Kevank ve Çöğender bu coğrafyadaki yaşamsal çeşitliliği anlatan köylerden bazıları.


Asırlarca paylaşılan huzurun, kışkırtılmış bir vahşetin kıskacı ve savaş trajedilerinin ortasında tükenişi bu yöre insanın ortak bir kederi. Devlet arşivlerindeYüzbaşı Hasankalalı’nın imzası ile yer alan bir belgede yaşananlar “ Pasinler kazası dahilinde ve yakın çevresindeki köylerde bir sene içinde Ermeni çeteleri tarafından yapılan soykırımda; yirmi dokuz köyün eşya ve hayvanlarının tamamen yağma ve tahrip edildiği, ellidört köyün kısmen tahrip, eşya ve hayvanlarının yağma, ahalisinden kadın-çocuk ayırt edilmeksizin altıbinyediyüzseksenyedi kişinin katledildiği, Çöğender, Sos, Kivank, Timar ve Hasankale’de oturan ikibinbeşyüz yerli ve yabancı nüfusun toplanarak Köprü köyünde baltalarla ve büyük bir kısmı da barakalar doldurularak makinelı tüfeklerle taranmak suretiyle öldürüldükleri……” şeklinde anlatılıyor.


Yakın bir geçmişe kadar Pasinler sınırlarında olan Çoban Dede köprüsü bu bölgenin en önemli tarihi yapılarından biri. Köprü Karga Pazarı dağları ile Aras nehrinin birleştiği yere yapılmış. Köprünün yapımı İlhanlı hükümdarı Gazan Han’ın gerçekleştirdiği büyük imar çalışmaları dönemine rastlıyor. Köprü bu dönemde Gazan Han’ın veziri Emir Çoban Salduz tarafından 1297 1298 yıllar arasında yapılmış. Boyu 128 metre olan köprünün eni ise 8.5 metre.

İlim dünyasının feyz kaynakları
Hasankale’yi cihanşumül mertebede önemli hale getiren ise bağrından çıkardığı tefekkür ve tasavvuf dünyasının değerli şahsiyetleridir. Kitleler tarafından en çok bilinenleri, İbrahim Hakkı Hz., Alvarlı Lütfü Efe Hz. Ayrıca ünlü hiciv ustası Şair Nef’i de Hasankale’nin ünlü şahsiyetleri arasındadır.

1703 yılında Hasankale’de doğan İbrahim Hakkı Hz., ilmindeki derinlik sebebiyle Sultan I. Mahmut’un dikkatini çekerek İstanbul’a çağrılır. Burada Saray kütüphanesinden de faydalanan Zât, İstanbul’a ikinci gidişinin dönüşünde Hasankale’de inzivaya çekilerek en ünlü eseri Marifetname’yi tamamlar. Ömrünün son yıllarında Tillo’da dersler veren büyük metefekkir, 1780 yılında hakkın rahmetine kavuşmasının ardından çok sevdiği şeyhi İsmail Fakirullah’ın için yaptırdığı türbeye defnedilir. Aynı zamanda Anadolu’da ilk vakfın kurulduğu yer olan Hasankale’de, bugün de İbrahim Hakkı Hz. Cami ve Külliyesi Vakfı bu büyük Alimin eser ve fikirlerini geleceğe aktarmak için faaliyetler yürütüyor.

“ Deme şu niçin şöyle

Bak sonuna sabreyleYerincedir ol öyle,

Mevla görelim neyler, 

Neylerse güzel eyler.”
İbrahim Hakkı Hz.


Bir diğer önemli şahsiyet Muhammed Lütfi Efendi Hazretleridir. Halk arasında Alvarlı Efe Hz. olarak bilinen bu büyük mutasavvıfın Arapça ve Farsça olarak da kaleme aldığı şiirleri ve menkıbeleri birçok kişi üzerinde derin bir etki bırakmıştır. Gazel ve ilahi olarak dinlediğimiz mısralarında çoğunlukla İslam ahlakı çerçevesinde toplumsal meselelere değinmiştir. Engin hoşgörüsü ve önyargısız yaklaşımı ile herkese kucak açan Efe Hazretleri, 20. yüzyılda Mevlana’nın tezahürü olmuş adeta. Mevlîd-i Şerîfi, Mirâciyeleri, Muharremiyeleri, Ramazaniyyeleri, mesnevîleri, destanları da bulunan Alvarlı Efe Hazretleri Osmanlı Rus harbinde Ermenilere karşı mücadele vermiş. 1868 yılında Hasankale’nin Kındıkı köyünde başlayan ve bir asra yaklaşan ilim dolu dünya hayatı, Erzurum’un kurtuluş günü olan 12 Mart 1956’da sonlanarak Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Merhum olduğu Alvar köyüne defnedilen Alvarlı Efe Hazretleri’nin türbesi de burada bulunmaktadır.

“ Dün gece yar hanesinde
Yastığım bir taş idi
Altım çamur üstüm yağmur
Yine gönlüm hoş idi
Aman aman aman aman
Ben yandım seni bilmem”


Alvarlı Efe Hz.

Hasankale’nin tarihe armağan ettiği önemli şahsiyetlerden biri de Şair Nefi’dir. Usta ve keskin bir dili olan şair, 17. asrın Osmanlı padişahları ve ulemasını karşısına alacak hicivler kaleme almış. Şehzadeliği döneminde büyük methiyeler dizdiği IV. Murat’ı padişahlığı döneminde hicvedince katline ferman edilen Usta Şair, bu durumda bile geri adım atmayıp şu dizeleri dile dökmüş.

“ Ey dil hele âlemde bir âdem yoğ imiş Var ise de ehl-i dile mahrem yoğ imiş Gam çekme hakikatte eger arif isen Farz eyle ki elân yine âlem yoğ imiş”

Mübalağa ustası Teyyo Pehlivan
Modern zamanların Nasreddin Hoca’sı olarak tanımlayabileceğimiz Teyyo Pehlivan da bir Hasankalelidir. Doğaçlama olarak abartılı bir üslupla anlattığı hikayelerinin serüveni uzun kış gecelerinde Hacı Rüştü’nün kahvesi olarak bilinen mekanda başlıyor. Asıl adı Tayip İde olan Teyyo’nun pehlivanlığı yazın ilçede düzenlenen karakucak güreş müsabakalarında güreşçilerin gönüllü olarak sırtını yere getirmeyişinden kaynaklanıyor. Hikayeleri dilden dile dolaşan ve son yıllarda geniş kitleler tarafından da adı duyulan Teyyo Pehlivan, 2003 yılında yaşama veda etti. Erzurum şivesiyle Pehlivan’ın ağzından bir hikaye;

“Bir gün gehvede oturiram, telefon çaldi. “pehlivan seni istirler” diye seslendiler. Gahtım bahtım. Ariyan bizim Kars valisi: "Pehlivan Sarıkamış'ta denize bir cip düştü! Biz uğraştık ama çıkaramadık. Buradakiler dediler ki bu cipi denizden çıkarsa çıkarsa Hasankaleli Teyyo Pehlivan çıkarır. "Allah aşkına gel bize yardım et" diye yalvardi. Bunun üzerine gahtım bindim ata. Gettim Sarigamış'a, atladım denize, suya bir dumdum, cip suyun dibinde. Bir goluma cipi tahtım, öteki golumunnanda gulaç atarak cipi sudan çıkardım. Ama gardaş cip bene çok ağır geldi. Dikketli baktım ne görim. Meğerse cipe bir de vapur takılmış. Bende gendi gendime ola bir cip bu kadar ağır olmaz diyirdim.”

Eski adıyla Hasankale, üzerinde bulunduğu ovadan mütevellit, yeni adıyla Pasinler’e eğer bir gün yolunuz düşerse; şehrin girişinde yol kenarındaki kumpircilerde mutlaka bir mola verin. Zira kumlu Hasankale kartolu (patates) damaklarınızda unutamayacağınız bir tat bırakacak. Şimdiden afiyet olsun.

Please reload

bottom of page