top of page

Text.

Nijer

Bir yoksulluk manzumesi

 

 

Dünya fakirlik haritasının en diplerinde yer alıyor Nijer. Afrika’nın batısında topraklarının yüzde onikisi ekilebilir, geriye kalan kısmı ise çölden ibaret. Tarıma elverişli alanların önemli bir kısmı Nijer Nehri’nin kıyısında yer alıyor. Dolayısıyla yerleşim alanları da bu bölgelerde yoğunlaşıyor. Fransa, eski sömürge alışkanlığını farklı yöntemlerle sürdürmeye devam ediyor Nijer’de. Düşük bedellerle uranyumunu kullanıyor ve bu düzenin devamlılığı içinde ülke yönetiminde gizli bir el olarak etkisini sürdürüyor. 1960 yılında bağımsız olan ülkede, 1992 yılında halk oyuyla kabul edilen anayasa ile çok partili demokrasiye geçilmiş. Fakat Şubat 2010’da yapılan askeri darbe bu geçişin tam olarak gerçekleşmediğini gösteriyor. Sistem içerisinde Fransa’nın da etkisiyle laiklik çok önemseniyor. Şimdilik halk yoksulluk nedeni ile bütün bunları sorgulayacak durumda değil, bu sebeple ülkenin siyasal sisteminin gelişmesi de toplumsal sorgulamanın artmasına bağlı görünüyor. 15 milyonu aşan nüfusu ile Nijer’in dünyanın 3. büyük uranyum üreticisi olması, felaket düzeyinde olan yoksulluğu gidermeye yetmiyor. Ne devletin halkına hizmet verecek gücü, ne de halkın bunu sorgulayacak bilinci var. Yağışların yaz aylarında görüldüğü ülkede, iklim genellikle sıcak ve kurak. Ülke ile ilgili bu genel bilgilerin ötesinde burada olmayı anlamlı kılan daha mühim yaşamsal detaylar var. 

 

Çeşitli sivil toplum kuruluşlarının desteği ile bir araya gelen 36 kişilik Sağlık Gönüllüleri ekibi ile yoksulluğun kanattığı yaraları elimizden geldiğince sarmak üzere Fas aktarmalı olarak Nijer’e hareket ediyoruz. Gitmeden önce öğrendiklerimizden edindiğimiz refleks ile sinek kovucu ilaçlar sürünmeye başlıyoruz başkent Niamey’e iner inmez. Zira sıtma bu ülkede en yaygın hastalıklardan biri. Ve bizler sınırlı olan vaktimizi hasta yatağında geçirmek istemiyoruz. Sarı humma aşı belgelerimizi göstererek çıkıyoruz hava alanının dışına. Ve yüzümüze vuran sıcak ile merhaba diyoruz Afrika’ya…

 

 

 

Başkent Niamey

Başkent Niamey ara durak olduğu için, sağlık yardımının yapılacağı Teseoua bölgesine gitmeden önce bir süre TİKA-DSİ misafirhanesinde konaklıyoruz. Gecenin bir yarısı güler yüzlü ev sahibi Türklerle karşılaşmak, uyku mahmurluğumuzu memnuniyete çeviriyor. Yine de yorgunluğun etkisiyle herkes bir yerlerde uyuyakalıyor. Gün ışığına açılan gözlerimle ilk olarak, duvarlarda gezinen rengarenk kertenkeleler ve ağaçtaki kuşları algıladım. ‘Burada her şey bir başka’ dedirten detaylar kendini göstermeye başlamıştı bile. Ve ben yeni şeyler keşfetmek üzere bahçe kapısından dışarı uzandım. Geniş kızıl sokaklar ve rengarenk giysileri içerisinde salına salına yürüyen kadın ve çocuklar sabahın ışıltısında bambaşka bir renk katıyordu şehre. Başkent olmasına rağmen kasaba çapındaki Niamey’in en çok ilgi çeken cazibe merkezi hayvanat bahçesi ve Nijer nehri. Bu ülkeye has batik kumaşlar ve deri atölyesinin de içerisinde bulunduğu hayvanat bahçesinde, birkaç hayvan ve dev dinazor fosili dışında görülebilecek fazla bir şey yok. Nijer Nehri ise çamur rengi akan suyu ve kenarında serilmiş çamaşırlar ile adeta renk cümbüşü.

 

Başkent Niamey, Nijer gerçeğinin en iyimser manzaralarını görebileceğiniz tek yer. Dönüş yolunda şehirde gerçekleşen gezintide özellikle araba, hatta motosiklet kullanan kadınların çokluğu dikkat çekici. Kamu binaları ve şehir meydanı, trafik yoğunluğu, marketler -geri kalmış olsa da- modern kentleşmenin vurgularıydı bu şehrin. Ama bütün bunlar çok küçük bir mutlu azınlığın yansıttığı manzaralardı. Bu dar alanın dışında birçok trajedi yaşıyordu ara sokaklara sıkışmış hayatlar.

 

Kısa bir başkent molasının ardından, Gönüllü ekibimizle Teseoua’ya gitmek üzere 17 saat sürecek olan karayolu yolculuğumuza başlıyoruz. Otobüslerle şehrin asfalt olan tek otoyolunda ilerlerken, kentsel ve kırsal unsurların yarattığı paradoks dikkatlerden kaçmıyor. Yolun ortasında gezinen hayvanlar, kenarında yürüyen yayalar ve her şeye rağmen akan trafik… Şehrin dışına çıkarken yola gerilmiş halatların başındaki görevlilerin aracımızı durdurmasıyla bunun otoyol gişesi olduğunu anlıyoruz. Ödenen ücretin ardından inen halatla birlikte devam ediyoruz yolumuza. Yol boyunca küçük yerleşim yerlerinin ortasından geçiyor olmamız, yaşamdan manzaraları sıkça izleme imkanı sunuyor bizlere. Su taşıyan kadınlar, yağmur göletlerinde oynayan çocuklar, milet ambarları, toprak evler, keçiler, develer, kendine has mimarisi ile camiler ve en önemlisi de bizi içine alan kum fırtınasını geride bırakarak varıyoruz Teseoua’ya. Henüz sabah olmamışken yerleşiyoruz misafirhaneye. Biraz dinlenme ve kahvaltının ardından geliş amacımızı yerine getirmek üzere hastane binasına gidiyoruz tüm ekip olarak. Cihazların kurulumu ve kliniklerin hazırlanmasının ardından bir hafta sürecek olan programımıza başlıyoruz. Birbirini takip eden günlerde tek derdimiz insanların şifalarına vesile olmak.

Geçen zaman içerisinde dokunduğumuz her insan, Nijer gerçeğini anlatıyor aslında. Nijer’i anlamak, bu ülkede ne olarak var olduğunuzla ilgili bir durum. Her bir insani hal ayrı ayrı yönünü vurguluyor ülkenin. Yoksulluk, bütün sorunları besliyor ve kronik hale getiriyor bu topraklarda.

 

Nijer’de çocuk olmak

Kara tenlerinde parlayan siyah gözleri ile hiçbir yerde karşılaşmadığım bir coşkuya sahipti bu ülkenin çocukları. Başlangıçta ürkek ve çekingen davranışları, küçük bir iletişimle yerini çocuksu pervasızlığa bırakıyor. Bir anda onlarca çocuk birikiyor ve ‘madam’ diye başlayan cümlelerle bir şeyler anlatmaya çalışıyorlar. Kızlar biraz daha temkinli yaklaşıyor ama sonunda onlarda çocukluklarına yeniliyorlar. Zaman zaman sırtlarında taşıdıkları kardeşleri, onların yaşam biçimleri ve kendilerine biçilen rolü yansıtıyor. Her biri küçük kadınlar gibi öğrenilmiş davranışlar sergiliyor.

 

Onlar, çocukluklarına döndükleri anlar dışında, yerel makyaj ve süsleri içerisinde arz-ı endam ediyor yollarda. Bu kara kıtanın ışıltılı yüzlerinin en etkileyici yanı ise derin ve keskin bakışları. ‘Bizler her an olgun olmaya hazır çocuklarız’ der gibiler.

 

O masum suratlardaki anlam derinliğini, körpe duygularla açıklamak mümkün değil. Yüz hatlarındaki güzelliği daha da belirginleştiren gözlerindeki güçlü ifadenin nasıl bir düşünceden beslendiğini bilmeyi çok isterdim. Onlarla konuşabilmeyi ve akıllarından gönüllerine inebilmeyi...

 

Nijer’de erkek olmak…

Ataerkil bir toplum olan Nijerliler için hayatın nispeten daha kolay olduğu bir var olma biçimi erkeklik. Erken yaşta evlilik onların da hayatlarının bir parçası. Ama kızlardan farklı olarak evdeki işgücünü artırmayı hedefliyor çoğu zaman bu durum. Yine de yaşamın onlara sunmuş olduğu özgürlük, bu ülkede erkek olmayı kadın olmak kadar büyük bir trajediye dönüştürmüyor. Motosikletlerin üzerinde bir oraya bir buraya gidip gelen, minübüslerin üzerine balık istifi yerleşmiş genç yaşlı erkekler dinamizm katıyor şehir hayatına. Şehirde erkekler kırsal alanlara göre yaşamsal sorumlulukları nispeten paylaşmış gibi görünüyorlar. Nijer nehri kıyısında çamaşır yıkayan erkekler, alışık olmadığımız bir manzara seriyor gözler önüne. 

 

 

Nijer’de kadın olmak…

Bu ülkede en zor var olma biçimi kadınlık olsa gerek. Başlarında yükleri, sırtlarında çocukları ile üzerlerine asılmış olan yaşamı yüksünmeden taşıyorlar. Özellikle yoksulluk sınırının en dibinde bulunan ailelerin kız çocukları, evden bir boğaz eksilsin diye çocuk yaşta kendilerinden hayli büyük erkeklerin eşlerinden biri olarak feda edilebiliyor. Bundan sonraki süreçte ise birer doğum makinası olarak tükenişlerini yaşıyorlar. 15’inde üç, 28’inde 14 doğum yaparak tahrip olan bedenleri ile birlikte, kadınlık ruhlarını da köleliğe teslim ediyorlar. Kadın olmanın ne demek olduğunu hiç bilmeden, belki de genç yaşta sıradan varlıklarını sonlandırıyorlar. Makûs kaderlerinin bir parçası olarak sahip oldukları çocukları, onları yaşamda anlamlı kılan tek insanlık hali galiba. Buna rağmen en büyük bedeli de bu çocuklara sahip olurken ödüyorlar. Erken yaşta ve yanlış yöntemlerle yapılan doğumlar sonucu ülkenin büyük dramı haline gelen fistül hastalığı oldukça yaygın. Mesane yırtılması sonucu baş gösteren bu rahatsızlık sonucu idrarını tutamayan kadınları, kocaları da bir başına bırakıyor. Bu sağlık sorunu karşısında devletin imkanları yeterli olmayınca uluslararası yardım kuruluşlarının girişimleri umut olmaya başlıyor. Özellikle Türk hekimlerinin önemli girişimleri olmasına rağmen, bu sorunu çözmek için şimdilik yeterli düzeyde değil.

 

Çocukları ile bütünleşmiş olarak yaşayan bu kadınlar, bir yandan bebek emzirirken, bir yandan da sokaklarda pişirdikleri yemekleri satmaya çalışıyorlar. Kırsal kesimde tarımda emek sarfeden Nijerli kadınlar, su taşıma, milet dövme işlerini üzerlerine almışlar. Kadınlık zor zanaat vehasıl bu topraklarda. Ama her şeye rağmen en yaşlısından en gencine en iyi koşullarda olanından en düşkününe kadar tüm kadınlar, kıyafetleri ve aksesuarları ile ‘kadın her yerde kadın’ dedirtiyor.

 

Yoksulluğun gülen yüzü

Bu ülkenin insanları, yoksulluğun insan yaşamı üzerinde yarattığı tahribatı bedenleriyle özetliyor adeta. Bir güzellik manzumesi olarak dünyaya gelen ve belirli bir yaşa kadar da bunu koruyan bu insanlar, yoksunluklarının onları maruz bıraktığı sefaletin etkisiyle hızla deforme olmaya başlıyorlar. Tenleri kağıt gibi buruşuyor, dişleri sararıp dökülüyor, ayakları nasırlaşıp tabanları kösele haline geliyor, belleri bükülüp, gözleri görmez oluyor. Nijer’de insanların uğradıkları fiziksel tahribat, yoksul ile nispeten varlıklıyı birbirinden ayırt ediyor.

 

Yoksullukla beslenen hastalıklar, burada görev yapan gönüllü hekimleri bile şaşkına çevirecek kadar anormal bir hal alıyor. Modern tıbbın kolayca çözüm bulduğu sağlık sorunları, burada insanların hayatları boyunca ızdırabına ve hatta genç yaşta yaşamlarını yitirmelerine neden oluyor. Yarım saat süren bir katarakt ameliyatını olamadıkları için hayatları boyunca karanlığa mahkum yaşıyorlar. Ama her şeye rağmen dertlerini kabullenmiş bu insanların yüzleri içtenlikle gülüyor.

 

Geri kalmışlığın bir sonucu olarak da değerlendirilebilir ama küreselleşmenin yaratmaya çalıştığı tek tip insana inat, hayat yerel unsurlarla dolu buralarda. Fransızların başarılı sömürgeleştirme çalışmalarının sonucu olarak halkın çoğunluğu Fransızca konuşurken, yerel dilleri de hala varlığını devam ettiriyor. Kabile geleneğinin bir uzantısı olarak, insanların geldiği soyu belirlemek için yüzlerine vurulan damgalar, desen desen kına figürleri, erkeklerin başlarındaki muhteşem desenli takkeler ve yerel kıyafetlerinin altında modern üretim figürü olarak parmak arası plastik terlikler göze çarpıyor. Özellikle kırsal kesim insanının iç çamaşırı giyme alışkanlığı az. Yemeklerini elleri ile yerken, sıvı tüketimini bir ucu delik poşet paketlerle gerçekleştiriyorlar. En yaygın tüketilen yiyecek milet. Kuş yemini andıran bu tahıl dövülerek çorba haline getiriliyor. Büyük çoğunlukla insanlar hayatları boyuca tek öğün bu çorbayla besleniyor. İnce uzun somun ekmeklerini yerken hamuruna karışan kumu ağzınızda hissediyorsunuz. Herkes tüketemese de en favori meyve mango. Nijer’de insanı şaşırtan detaylardan biri de lojistiğin bu denli geliştiği bu çağda, hala deve kervanları ile ticaretin yapılıyor olması.

 

Müslüman Nijer Halkı

Kaynaklarda belirtildiğine göre İslam ile 10. asrın sonuna doğru tanışan halkın büyük bir kısmı hala Müslüman. Din yaşamın içerisinde yoğun olarak göze çarpıyor. Örtünmüş her yaştan kadın, çardak mescit ve kuran kursları, sokaklarda namaz kılanlar, Müslüman toplumu açıkça yansıtıyor. Kuran’ı Kerim el ile yazılan ahşap levhalardan okunuyor. İnsanlara “selamünaleyküm” dediğinizde yüzlerinde sıcak bir gülümsemeyle karşılıyorlar sizleri. Yıllarca başka dinlerden beyaz insanları görmeye alışmış olan Nijerliler için, beyaz Müslümanlar görmek, yeni bir durumu ifade ediyor. Ülkemizdeki Sünni ibadet pratiklerinden farklı olarak tezahür eden İslam’ı yaşama biçiminin oluşmasında, elbetteki coğrafi koşulların, geleneğin ve zorlu hayat mücadelesinin de etkisi büyük. Sağlık Gönüllüleri Organizasyon Başkanı Sayın İbrahim Ceylan’ın bu durum karşısında “ zor oyunu bozar “ ifadesi, mahremiyet algısını bile farklılaştıran koşulları doğru biçimde açıklıyor.

 

 

Yaşamın renkleri sergileniyor pazar yerinde

Nijer’de yaşama dair detayların en iyi gözlemlenebildiği yerlerden biri de pazar yeri. Teseoua bölgesinde geniş ve toprak alanda kurulan pazar tam bir keşmekeş. Öküz arabaları, açıkta satılan etler, kabaktan yemek kapları, elekler, rengarenk kumaşlar, tuz yığınları, kurutulmuş biberler, dibekler ve daha birçok yerel unsur. Bu alanda tüketim ihtiyaçlarının yanı sıra sosyal gereksinimlere de cevap verecek seçenekler de sunuluyor. Berberler saç kesme işlemi yaparken, kurulan oyun alanında eğlence ihtiyaçlarını da gideriyorlar. Periyodik olarak kurulan bu şehir pazarının yanı sıra yılda 1 kez 15 gün süreliğine asfalt yolun kenarında açılan satış standlarını gezme imkanını bulduk. Küçük bir alanda olmasına rağmen özellikle akşam saatlerinde hayli keyifli bir ortam oluşuyor burada. Bilhassa gençler hoş vakit geçiriyor müziğin ve renklerin ambiyansında… Geceleyin yolların karanlığa teslim olduğu bu şehirde, sokakları aydınlatan tek şey motosikletlerin ışıkları oluyor.

 

Gece alabildiğine siyah, yıldızlar alabildiğine parlak

Gecenin zifiri karanlığında, yıldızlar hiç olmadıkları kadar ışıltılı ve güzel görünüyor bu ülkede. Modern şehirlerin suni ışıltıları arasında, unuttuğumuz başka dünyaları buralardan ayrıldıktan sonra da hatırlamamız için gökyüzü şahitlik ediyor yaşama. Hesapsızca uçuşan çekirgeler ve saklandıkları yerden geceye tanıklık eden kurbağaların sesleri, doğal bir senfoni gibi geliyor kulağa. Yağmur mevsiminin nemi ve hafif esen rüzgar narince dokunuşlarla geziniyor havada. Gece bitip gün yüzünü sabaha dönerken, aşina olduğum makamlardan biraz daha farklı ezan sedalarıyla, karanlık yerini pembemsi bir ışıltıya bırakıyor. Bu güzel seyri ile büyüleyici etki yaratan doğa, şiddeti ile hayatı dar ediyor bu yoksul insanlara. Büyüleyici kızıllığı ile toprak, rüzgarın şiddeti ile birleşince her yerde afeti andıran bir atmosfer yaratıyor. Hayatı sokaklarda yaşayan bu insanlar, bir kez daha çaresizliğin pençesine düşüyorlar. Üzerlerine sinen toprak, ardından gelen yağmurla tenlerinde yeni bir katman oluşturuyor. Öfkesi dinip yerini güneşe bırakan havanın ardından yaşam kaldığı yerden devam ediyor.

 

 

Nijer’de Gönüllü olmak

 

Ülkemizden kilometrelerce uzakta, yaşanan bir yoksulluk ve hastalık trajedisine ellerinden geldiğince çözüm olmaya çalışan iyi yürekli insanlar, hiç bilmedikleri topraklarda hiç tanımadıkları insanlara yardım ellerini uzatıyorlar. Belki sorunun tamamını çözmeye yeterli değil ama kıyıya vuran deniz yıldızı misali, her bir Nijerli için çok şey fark ediyor. İnsanlığın rakamsal yığınlar halinde algılandığı bir dünya düzeninde, bireyden yola çıkarak iyiliği çoğaltmaya çalışmak son derece anlamlı bir çaba.

 

Gönüllüler çatısı altında organize edilen sağlık ve insani yardım faaliyetleri esnasında tanıklık ettiğim çaresiz bakışlardan, burada bulunmanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anlıyorum. Farklı branşlardan Nijer’de bulunan Türk doktor ve hemşireler; zorluklara rağmen tüm imkanları kullanarak, geç saatlere kadar ameliyatlar, diş çekimi, poliklinik hizmeti, cerrahi müdahale ve tedaviler yaptı. Bütün yorgunluklarına rağmen; onlara yardımcı olan destek gönüllüler de dahil tüm ekip, bu topraklarda bulunma amaçlarının bilinciyle, yüzlerindeki tebessümü hep korudu. Bir haftalık çalışma süresince 562 poliklinik, 120 cerrahi ameliyat, 987 göz muayenesi, 293 katarak ameliyatı, 1586 kulak burun boğaz muayenesi ve bunlardan 440’ına tıbbi müdahale, 619 diş kontrolü ve 817 diş çekimi yapıldı. İhtiyaç sahibi ailelere verilen 825 keçi yardımı açılan su kuyuları binlerce insanın yaşamına iyilikle dokundu yardımsever yürekler. Onlarla olmak güzel ve anlamlıydı. Bu sebeple başta Organizasyon Başkanı Sayın İbrahim Ceylan olmak üzere, yüreği iyilikle atan ekip arkadaşlarımı insanlık adına yaptıkları bu güzel katkıdan dolayı kutluyorum.

 

Şimdilik Nijer halkına ihtiyaç duydukları ‘balık’ ikram ediliyor duyarlı insanlar tarafından. Ama onların ‘balık tutmayı’ öğrenmeye daha çok ihtiyaçları var. Yoksulluğu bir kültür olarak da yaşayan ve belki de bu yüzden karşı duruş sergilemeyen Nijerliler; daha iyi bir hayat ihtimalinin farkına vardıklarında, toplumsal değişim için gereken dinamizm de ortaya koymaya başlayacaktır. Bu sebeple BİSEG ( Bir insan Dünyaya Bedeldir Sağlık ve Eğitim Köyleri Gönüllüleri Derneği ) tarafından hayata geçirilmesi planlanan Türk Köyü projesi büyük önem taşıyor.

 

Objektifime takılan yüzlerce kare içerisinde yüreğime ve beynime kazınan; enfeksiyon kapmış gözü ve bitap düşmüş bedeni ile acı çekmeye bile gücü olmayan bir bebeğin, dünyaya açılan o tek gözünden yansıyan derin acısı oldu. Zorla inip kalkan göğüs kafesi ve derdinden bezmiş yüzü karşısında, bağrıma basıp götürmek istedim onu tüm çaresizliğimle. Ama yapamadım. O orada kaldı, ben döndüm konforlu yaşantıma. Belki o şimdi hayatla mücadelesine yenilerek melekler alemine karıştı. Fakat yüreğimde derin bir sızı ve gözümde akmaya her an hazır yaş olarak yaşayacak bende .

Please reload

bottom of page