top of page

Text.

Pompei

Zamanın durduğu şehir

 

Roma’dan İtalya’nın güneyine doğru süren 2.5-3 saatlik yolculuğun ardından farklı bir ortamın içerisinde buluyoruz kendimizi. Bir Avrupa ülkesinde bulunmasına ihtimal vermeyeceğimiz görüntüler karşısında şaşkınlık yaşıyoruz. Yol kenarlarındaki çöpler, balkonlara asılı çamaşırlar farklı bir kültür iklimini yansıtıyor. Trafikte çok sayıda araç hasarlı olarak yoluna devam ediyor. Bunlara rağmen Napoli, müziği ve eşsiz güzellikteki balkon düzenlemeleri ile sıcak bir şehir. Kuzeydekilerden farklı olarak hayatın oluruna bırakıldığı Napoli’de yaptığımız kısa bir gezintiden sonra, 25 km uzaklıktaki asıl hedefimiz olan tarihi kent Pompei’ye doğru yol alıyoruz. İlk önce büyük Vezuv ile karşılaşıyoruz. Sabırsızlıkla geçen dakikalardan sonra büyük trajedinin sahnesine ulaşıyoruz.


Mahşer Günü

Araştırmalar sonucu ortaya konulan verilere göre 1928 yıl önce, Vezüv dağı hareketlenmeye başladı. Büyük felaket öncesinde gerçekleşen patlama ve depremler bölge halkı tarafından fazla ciddiye alınmadı. Bir kısım halk kenti terk etse de önemli bir kısmı hayatını sürdürmeye devam etti. Tâki büyük sarsıntının ardından, yanardağdan püsküren duman ve küllerin gökyüzünü kaplayarak kenti karanlığa boğmasına kadar. Büyük felaketten 14 yıl önce de büyük bir deprem yaşayan Pompei halkı, ne olduğunu anlayamadan ölümle karşı karşıya kaldı. Kurtulmak umuduyla denize doğru yönelenleri dev dalgalar yutarken, havadaki zehirli gaz sebebiyle herkes bulunduğu yerde can vermişti. Kısa süre içerisinde canlı yaşamının sıfırlandığı şehir, felaket sonrasında lav ve küllerle tamamen kaplanarak yerin metrelerce altında asırlar sürecek uykusuna daldı. 18. yüzyılda bir köylünün toprağı kazarken kalıntılara ulaşması ile Pompei, felaket kalıntısı olarak yaşamdaki yerini yeniden aldı.


Bir Kentin Uyanışı

Yaşam kanıtlarının bugüne kadar bozulmadan ulaşması Pompei’de neler olup bittiğini daha iyi anlamamıza yardımcı oluyor. Roma’daki zengin ve aristokratların yanı sıra denizcilerin de eğlence merkezi olan bu şehir, lavların kıyılara ulaşmasından önce bir kıyı kentiydi. Büyük felaket Pompei’nin hem denizle hem de yaşamla arasını açtı.
Çoğu zaman bir ibret öyküsü olarak anlatılsa da orada bir yaşam vardı. Ağlayanlar, gülenler, sevenler, sevilenler, açlar, toklar, yerliler, yabancılar… O yaşam ki dönemin koşullarında maddesel olarak gelinebilecek en üst noktayı işaret ediyordu. M.S. 1. yüzyılda, dönemin koşullarına göre bugünün Las Vegas’ının lüksüne sahiptiler. Son derece planlı bir yapılaşma içerisinde dudak uçuklatan bir kentsel oluşum sergiliyorlardı. Yaya ve araç trafiği sınır taşları, yaya geçitleri ve kavşaklarla düzenleniyordu. Evlerin kapıları, son derece düzgün inşa edilmiş sokaklara bakıyordu. Ki bu evler, sahiplerinin ekonomik statüsüne göre zenginden en zengine doğru sıralanıyordu. Yani Pompei’de fakir denilecek bir sınıf yoktu. Sadece bir sınıf olarak bile görülmeyen kendi yaşamlarına bile sahip olamayacak kadar fakir köleler vardı. Bu köleler bazen hizmetli bazen de gladyatördü.
Şehir küllerin arasında öylesine yeni kalmış ki amatör gözlemlerle bile o günkü yaşam hakkında önemli bir bilgiye sahip olunabiliyor. En zenginlerin sahip olduğu villaların muhteşem bahçeleri, iç havuzları, fosforlu yer mozaikleri, duvar süslemeleri bugün bile son derece gösterişli duruyor. Kanalizasyon ve kurşun su boruları ile içme suyu sisteminin bulunduğu iki katlı evlerde, yaklaşık ikibin yıl önce sürgülü kapı kullanıyorlardı.
Devlet binaları, tapınaklar ve pazar alanının da içinde bulunduğu kentin merkezinde belirli aralıklarla eğlenceler düzenleniyor, bu sebeple de en önemli kişilerin evleri bu alana bakıyordu. Bereket caddesi ise Pompei’nin bir başka gözde mekanıydı. Sayfiye kenti olan Pompei Roma’daki eğlence anlayışının insanlık ve ahlak sınırlarını fazlaca aştığı bir yerdi. Giderek artan eğlence ve lüks isteklerinin sonuçları kentteki kalıntılarda göze çarpıyor. Hamamlardaki kum dolu masaj yatakları, her türlü sapkın ilişkiyi müşterilerine hizmet olarak vaadeden pornografik süslemelerle dolu genel evler, ölüm savaşlarının yapıldığı arenalar bunlardan belli başlıları.


Pompeli Kadınların Gladyatör Hayranlığı

İlginç detaylardan biri de Pompeili genç kız veya evli kadınların, hayran oldukları gladyatörleri anlatan basit denilebilecek duvar çizimleri. Dönemin bu popüler köle savaşçılarının filmlerde yansıtıldığı gibi kaslı değil yağlı vücuda sahip olduğunu anlatıyor rehberimiz. Çünkü sahipleri için sermaye olan bu gösteri savaşçılarının yaralandıklarında hızlı iyileşmeleri, yağlı bir deri tabakası ile daha kolay oluyordu. Bu köleler için hayatta kalmak kadar iyi bir gösteri sergilemek de önemliydi. Para vererek izlemeye gelen halk mücadeleyi beğenirse yenilenin affını; aksi taktirde ölümünü isteyerek tepkilerini dile getiriyorlardı. Duvarlarda sadece resimler değil dönemin seçim çalışmaları kapsamında yazılan propagandalar da görülüyor. Yanı sıra aldığı hizmetten memnun olmayan müşterilerin tepkileri de duvarlara yansıyor. Halkın ayaküstü bir şeyler yediği mekanlar, fastfood kültürünün Roma’ya dayandığını gösteriyor.
Pompei’iyi diğer tarihi kentlerden ayıran ve dünya çapında büyük bir üne kavuşturan en önemli özelliği ise insan kalıntıları. Küller arasından özel kalıplama yöntemiyle çıkarılan cesetler, ölüme yakalandıkları halleri ile öylece uyumaya devam ediyorlar sanki. Yaşanan felaketin ne denli ansızın ve güçlü olduğu en iyi bu cesetlerde görülüyor. Büyük bir kısmı Napoli Müzesi’nde bulunan kalıntılardan bazıları antik kentte sergileniyor. Bu kalıntılar o dönemki insanların fiziksel yapıları hakkında da çok net bilgiler veriyor bize. Çoğunlukla yapılı ve kusursuz bir vücut ile resmedilen bu insanlar aslında minyon hatta tıknaz denilebilecek bir fiziğe sahip.


Sınır Tanımayan Eğlence Anlayışı

Üzerinde en çok konuşulan konu ise bu kentin sakinlerinin sürdüğü yaşam tarzı. Yaş, cinsiyet ve akrabalık bağlarının sınır teşkil etmediği cinsel tercihlerinden dolayı bu felaket çoğu zaman bir ibret vesikası olarak yer alıyor anlatımlarda. Hatta Vezüv ‘ ibret dağı “ olarak anılıyor.
Pompeili’lerin bu gözü dönmüş zevk anlayışları kölelerden başka kimseyi rahatsız etmiyordu. Zaten köleler, onlar için sadece konforlu yaşamın araçlarından biriydi. Bu anlayış sebebiyle, ilk sarsıntılarda şehri terk edenler döndüklerinde bulmak için bu insanları evlere zincirlemişlerdi. Hülasa burada yaşam sadece lüks ve eğlence üzerine kurgulanıyordu.
Vezüv ve Pompei, yaklaşık 2000 yıl öncesinde yaşanan yok oluş hikayesinin aktörleri. Her ikisi de kendi enerjisinin doruğa ulaştığı noktada katil ve maktul olarak ortak bir kader yazdılar. Öfkesi dinmiş Vezüv ile kaderine razı olmuş Pompei arasında sular durulmuş gibi görünüyor. Modern zaman seyyahlarının yarattığı hareketlilik dışında sükunet var artık bu kentte. Öyle ki sıkça rastladığımız sokak köpekleri, büyük felaketti yaşayan hem cinslerinin trajedisinden habersiz miskin miskin yatıyor köşebaşlarında.

Please reload

bottom of page