top of page

Text.

New York

Dünya Markası New York

Varlığından dünyadaki birçok insanın haberdar olduğu bir ülke Amerika. Politik uygulamaları, kitle iletişim araçlarını kullanma gücü, özellikle gelişmekte ve gelişmemiş olan ülkeler üzerinde yarattığı ekonomik bağımlılık nedeniyle herkes bu ülke hakkında az ya da çok bir fikre sahip. Dünya film endüstrisinde neredeyse tekel olan Amerika Birleşik Devletleri, bütün dünya da gösterime giren her filmi ile dünya kamuoyunu yönlendirici mesajlarını rahatlıkla geniş kitlelere iletiyor. Birçok ülke kendini anlatabilmek için ciddi tanıtım bütçeleri oluştururken, Amerika bu işten büyük gelirler elde ediyor. Dünyadaki bütün eleştirilere rağmen Amerika, yüksek medeniyet seviyesini yakalamış bir ülke. Kendi vatandaşları için her türlü yüksek yaşam standartını ortaya koymuş durumda. Amerikalılar yüksek vergiler vermelerine rağmen bunun karşılığını hizmet olarak alıyorlar. Kilometrelerce uzanan otoyollar, şehri baştan sona saran ulaşım ağı, ucuz yakıt ve temel tüketim maddeleri, iletişim olanaklarındaki kolaylıklar ve hayatı kolaylaştıran birçok olanağa dünyanın birçok yerinden daha kolay sahip olabiliyor Amerikalılar.

 

Markalar Dünyası New York

Bir markalar bütünü olan Amerika’nın en tanınmış ürünü New York. Köprüleri, yolları, parkları, binaları, gölleri, nehirleri, evleri, restaurantları, sanatsal aktiviteleri, gece hayatı ve dünyanın dört bir yanından insanlarıyla dev bir metropol. İnsanı sarsan, saran, düşündüren güzellik ve güce sahip bir şehir.New York sadece Amerika değil dünyanın merkezi gibi. Her ulustan her türlü vasfa sahip insan, yer edinme çabasıyla, kendi küçük dünyasını kurmuş bu şehirde. Belli uluslar belirli yerlerde yoğunlaşmış. Mesela iki ay boyunca kaldığım Queens’te Hint kökenli insanlar yoğunluktaydı. Bir Türk olarak bizimkiler nerede bulunur diye düşünüp araştırdığımda, göçebelik geleneğini burada da sürdürdüğümüzü anladım.New York insanı hem ezen hem de yücelten bir etkiye sahip. İnsanlar gönüllü köleler gibi bu şehirde hem yaşıyor hem de bu şehri yaşatıyor. Bu sebeple kent tahrip edilmemiş. İnsanlar kentlilik bilinci ile hareket ediyorlar. Beni en çok etkileyen insanların birbirlerinden esirgemedikleri tebessümleri ve nezaketleri oldu. Yanlış bir davranış karşısında özür dileme alışkanlığına sahipler. Bu manada Amerikan hükümetinin dünyayla olan iletişiminde New Yorklular’dan öğrenecek çok şeyi var.

 

Amerika’nın gücüne arka çıkarcasına, New York’ta herşey dünya ölçeklerini zorlayan bir büyüklükte. Binalar, yollar, köprüler, araçlar, parklar ve okyanus..... Manhattan sokaklarında yürürken, önünüzü kesen ya da tepenize çöreklenen dev yapıların muhteşem tasarımları insanda tedirgin bir hayranlık uyandırıyor.

 

Mavi, Yeşil ve Gri...

New York’u düşünürken aklıma mavi, yeşil ve gri renkleri geliyor. Su, toprak ve bu ikisinin insanoğlunun zeka ve dehasıyla çağdaş standartlardaki birleşimi. Su, bazen nehir, bazen göl, bazen de gri tonlardaki okyanusun dalgalarında yaşama temas ediyor. Ve bu doğal güzellikler öylesine korunmuş ve öylesine donatılmış ki. Göllerde yüzen yeşil başlı ördekler ve zarif kuğulara nispet, çelik gövdeleri ile ve suyun bağrına sapladıkları bacakları ile köprüler, şehrin silüetindeki yerlerini almışlar. Bu köprülerin en ünlüsü arkasına Manhattan’ı alarak defalarca fotoğraflara konu olan Brooklyn köprüsü. 1883 yılında açılan köprü hem metro, hem araç hem de yaya trafiğine olanak sağlayacak şekilde iki katlı olarak inşa edilmiş.Geniş yollarına rağmen New York’da özellikle şehir merkezlerinde ciddi oranda trafik sorunu yaşanıyor. Bir de Manhattan’ın insanı şaşırtacak derecedeki bozuk yolları eklenince; alışık olduğumuz araç keşmekeşi yaşanıyor.New York’ta insanların rekreasyon ihtiyacı ihmal edilmemiş. Çok sayıda park tasarlanmış. Son derece geniş alanlarda inşa edilmiş bu parkların en ünlüsü Central Park. Bu yıl kuruluşunun 150. yılı kutlanan park içerisinde çok sayıda aktiviteye imkan verecek olanaklar var. Oyun alanlarından, hayvanat bahçesine, spor alanlarından, dinlenme alanlarına kadar; bir parkın insanlara verebileceği bütün olanakları sunuyor. Prospect, Marine ve Forest Park New York’un diğer büyük parklarından birkaçı...Havanın sağı solu belli olmuyor New York’ta. Okyanus şehri olmasından kaynaklanıyor olsa gerek; zaman zaman çıkan rüzgar insanlara güç anlar yaşatıyor. New York’un havasından bahsetmişken ayazına değinmemek olmaz. Deneyimsizliğim sonucu hazırlıksız çıktığım Manhattan sokaklarında ayazdan sızlayan kulaklarım ve suratımın acısını unutamam. Bir Erzurum çocuğu olarak bu denli etkilenmiş olmamdan ayazın yakıcılığını tezahür edebilirsiniz.

 

New Yorklular’ın sabah telaşı

Sabahın erken saatlerinde başlayan hayat, koşuşturan insan manzarasıyla bir arı kovanını andırıyor. New York’ta insanlar öylesine kendiyle başbaşa ki yanıbaşında duran kişinin ne olduğu ya da ne yaptığı ile ilgilenmiyorlar. Bu kadar bireyselliğe rağmen gözlerini yakaladığınız insanlardan sıcak bir tebessüm almanız içten bile değil. Bir insana hem çok uzak hem de çok yakın olmanın hissini aynı anda yaşayabilmek mümkün. Tıklım tıklım dolu metroda insanlar kendilerine yer edinme çabası içerisindeyken bile son derece nazikler. Beni şaşırtan bir başka hususta bilinenin aksine ulaşım araçlarında yaşlı, hamile ve engelli vatandaşlara karşı gösterilen saygılı tutum oldu. Araçlar yayalara karşı öylesine saygılı ki adımınızı kaldırımdan aşağı doğru attığınız anda sürücüler yavaşlıyor. Yeşil ışıkta geçerken bile araçları kontrol etme alışkanlığına sahip biri olarak yaya güvenliğinin verdiği rahatlık ile dolaştım New York sokaklarında.Metroda yolculuk yaparken dağ gibi binaların altından geçtiğimi düşündükçe korku ve şaşkınlıkla karışık hisler duyuyordum. İlk zamanlar şaşkınlıkla seyrettiğim bir başka olay da metro raylarında gezintiye çıkan fareler. Metro beklerken her an gözünüze bir fare çarpabilir. Bu durumun nedeni ise metro hatlarının fareleri cezbedecek kirlilikte olması. Farelere rağmen müzik ve dans gösterileriyle New York metrosu günün belirli saatlerinde yolculara keyifli anlar yaşatıyor.Yer altından yer üstüne çıktığınızda köşe başlarında seyyar kahve satıcıları hemen dikkati çekiyor. Böylesine tesadüf mü denir bilinmez ama 33. Cadde üzerinde, köken olarak Ankaralı olan Celili isimli bir kahveci vardı. Her sabah bozuk aksanı ile bana “nasilsin“ dediğinde refleks olarak kendimi “I’m fine“ demeye hazırladıktan sonra; ‘iyiyim sen nasılsın’ cevabını veriyordum. Ardından da kahvemi alıp, derse girmek üzere Amerika’nın en yüksek binası olan Empire State’in 6. katında bulunan Geos dil okuluna doğru yöneliyordum.

 

Fifth Avenue

İkiz kulelerin yıkılmasının ardından meşhur beşinci cadde üzerindeki Empire State turistlerin gözdesi olmuş. New York’u kuşbakışı izlemek isteyenler bu binanın 83. katına çıkarak kenti temaşa ediyorlar. Onlardan biri de bendim. Akşam vakti çıktığım Empire State’in en üst katından New Yok, ışıklar altında muhteşem görünüyordu.

 

Çılgın Japon Gençliği

Kursun ilk günlerinde kendimi bir Asya ülkesindeymiş gibi hissettim. Hemen hemen herkes çekik gözlü idi. Birkaç Avrupalı öğrenci ve hocalar hariç etrafımdaki herkes birbirine benziyordu. Dünyaca geleneklerine düşkün olarak bilinen Japonlar ise Newyork’un en çılgın yabancı topluluğu. Birçok Japon genci kendinden kaçarcasına fiziksel görüntüleri üzerinde ilginç denemelerde bulunmuşlardı. Rengarenk saçlar, burunlara takılmış firketeler, her an düşecekmiş gibi duran pantolonlar... Geleneksellikten bahsetmişken özellikle Queens’de allı yeşilli, simli, pullu kıyafetleri ile Hint kökenli kadınlar ve pospos sakal bıyıkları, başlarında sarıkları ile erkekler globalleşme de neymiş der gibiydiler.

 

Yetmişiki Millet Amerikalı

Farklı ulusların varlığı, farklı inanışları da bir arada yaşama olanağı sağlıyor. Özellikle Manhattan sokaklarında yürürken siyah kıyafetleri, şapkaları ve bukle bukle faulleri ile her yaştan Yahudiye rastlamak mümkün. Kitle iletişim araçlarının bize sunduğu Amerikalı tiplemesiyle Manhattan sokaklarında karşılaşmak biraz zor. Bu kozmopolit yapı Amerika’nın her yıl dünyanın dört bir yanından insana çekilişle yeşil kart vermesinin eseri. Tabii ki kaçak yollarla ülkeye giren ve aynı şekilde yaşamını sürdüren insanların sayısı da hayli fazla. 11 Eylül 2001’den sonra ülkede yabancılara karşı politikalarda sıkı uygulamalara gidilmiş olsa da; şimdilerde asayiş berkemal görünüyor. 11 Eylül saldırıları çeşitli vesilelerle hafızalarda canlı tutulmaya çalışılıyor. Yapılabilecek güçte iken, ikiz kulelerin yerine hala yeni binaların inşa edilmeyişi de bu çabayı destekler nitelikte.

 

Bir başkadır Amerika’da bayramlar

New York’da özel günler son derece coşkuyla kutlanıyor. Hallowen kutlamaları için hazırlıklar günlerce önceden başladı. Her taraf bal kabaklarıyla dolup taştı. Kostüm satan dükkanlarda insanlar kendilerine Hallowen partileri için kıyafetler satın alma telaşına düştü. Dindar Hristiyanların pek itibar etmediği bu kutlamalar özellikle gençler tarafından çok büyük coşkuyla kutlandı. Her yıl Kasım ayının üçüncü perşembesi kutlanan Thanks Given ise bütün Amerikalıların itibar ettiği bir gün. Ailelerin bir araya gelerek hindinin baş yemek olduğu bir menüyle yemek yedikleri bu gün, asırlar önce İngiltere’den Amerika kıtasına gelen bir grup insana yerli halkın gösterdiği yardımseverlik karşısında duyulan şükran duygusunu temsil ediyor. Fakat sonradan yerli halkın maruz kaldığı muameleyi anlatan herhangi bir olaya rastlamak mümkün değil pek tabii ki! Bu hazırlıkların en coşkulusu yeni yıl kutlamaları için yapılanlar. Yaklaşan noel nedeniyle evler büyük bir özenle süsleniyor. Bu işi abartan bazı Amerikalıların evleri noel için süs eşyası satan dükkanları andırıyor. Sadece evler değil sokaklar, caddeler heryer ışıl ışıl noel öncesi. Bütün radyo istasyonlarında Noel şarkıları çalınıyor, televizyonlarda Noel filmleri gösteriliyor. Herkes ortak duygularla merhaba diyor yeni bir yıla. New York’ta Ramazan bayramı geçirmiş olmanın da yarattığı etkiyle, bizim bayramlarımızın da böylesi coşkuyla kutlanması temennisi uyandı içimde.Ramazan ayında iftar vakti oruç açmak için yemek aramanın verdiği sıkıntı gurbet elde özgürlüğün sınırlarını yeniden düşündürttü bana. Neyse ki birkaç iftarı Türk yemeklerinden oluşan menüyle açmak nasip oldu. Bu yüzden sıcak iftar sofraları için Ünal ailesi ve Liman Restaurant sahipleri ile çalışanlarına teşekkür ederim. Tanımış olmaktan mutlu olduğum ve iki ay boyunca evlerinde ikamet ettiğim Jenny ve Russel’a da misafirperverliklerinden dolayı müteşekkirim. Ayrıca ev arkadaşlarım yardımsever Yalçın, sıcakkanlı Flora, çılgın Hira ve evin küçüğü Chris ile çok keyifli günler geçirdik. Evinde konaklayan her gence bir anne şefkatiyle yaklaşan Jenny ve espritüel eşi Russel dindar insanlardı; her pazar kiliseye giderlerdi. Ben de birgün onlara eşlik ettim. Modern mimarisi olan bir kiliseydi. İlahiler okundu, bağışlar toplandı, vaaz verildi ve sonunda da kahve eşliğinde kek ikram edildi. Org sesini işittiğimde Ney’in gönülleri bilinmez huzur alemlerine yol aldıran sükunetini düşündüm. Ve o an ayakta ilahiye eşlik eden insanların yüzüne baktığımda gördüm ki herkes kendince ve doğru bildiklerince mutlu oluyor.

 

Yemekler de Dünyadan

Yeni dünya Amerika’da dünya mutfaklarından oluşan karma bir yemek kültürü mevcut. Özellikle Çin ve İtalyan restaurantlarına sıkça rastlamak mümkün. Fakat Amerikan mutfağı nedir diye düşünüldüğünde, obezite hastalığını bu kadar yaygınlaştıran fast food yemek tarzı ile hamburger ve coladan başka bir şey gelmiyor akla.Sahiplenilmeye Çalışılan Dünya KültürüAmerika New York’ta yeni bir kültür birikimi oluştururken, köklerini suni uzantılarla geçmişe saplamaya çalışmış. Dünyanın dört bir yanından farklı medeniyetlerin kalıntılarını topladığı Metropolitan Sanat Müzesi’nde, dünün, bugünün ve yarınların dünyasının merkeziyim diyor adeta. Tarsus’tan çıkarılan taş bir lahdi bu müzenin girişinde görünce derin düşüncelere dalmaktan kendimi alamadım. New York’ta bu tarzda oluşturulmuş çok sayıda ve değişik muhtevada müzeye rastlamak mümkün. New York, kültürel ve sanatsal aktiviteler bakımından da dünya kentleri arasında çok önemli bir yere sahip. Broadway’de yer alan bir çok sahne ünlü müzikal ve tiyatro eserleri için perdelerini açıyor. Dünyanın hayranlıkla izlediği film yıldızları ise merkezi New York’ta bulunan yerel ve global birçok TV kanalında yayınlanan talk show programlarında sıkça boy gösteriyor. Yanısıra, tıpkı bizim kanallardaki gibi sitcom tarzı dizilerin eski ve yeni bölümleri değişik kanallarda oynatılıp duruyor. Bir oyuncunun yaş açısından değişik versiyonlarını, aynı anda kanallarda görmek mümkün.

 

My Sweet Home

Amerika insan duyguları hesaba katılarak yapılanmış bir ülke. Herşey öylesine yerli yerinde ve öylesine bütünleşmiş ki etrafıyla, bunun ne işi var burada dedirten unsurlara rastlamak çok zor. Şehir merkezinde yükselen gökdelenlerin aksine; yerleşim birimlerinde, bahçelerinin içine özenle inşa edilmiş müstakil evler, sıcak bir yuva kavramının dış koşullarını oluşturmuş gözüküyor. Bu şirin, bazen de gösterişli Amerikan evlerinin içinde, hangi duyguların yaşandığını tam olarak anlamak mümkün olmasa da; ilişkilerin güven esaslı kurulduğu gözden kaçmıyor. Güven, insanları hem birbirlerine hem de devlete bağlayan en güçlü duygu. Bu yönüyle dış tehditlerin en çok hedef aldıkları ve Amerikan hükümetinin de en çok korumaya çalıştığı olgu güven duygusu.Amerika insanlardan verdiği kadarını alıyor. En çok da Amerikan vatandaşı olmayanlardan. Çok trajik gurbet öyküleri var New York’ta. Yıllarca sevdiklerinin yüzünü göremeyen insanlar özlemlerini, ülkemizle kıyaslandığında hayli ucuz olan, telefon görüşmeleriyle gidermeye çalışıyorlar.Günübirlik ziyaret ettiğim Wahshington bana Ankara’yı anımsattı. New York ve Wahsington’u düşününce İstanbul ve Ankara kıyaslaması yapmadan kendimi alamadım. Biri finansın diğeri siyasetin merkezi. Dev bakanlık binaları ve ünlü Beyaz Saray’ı ile Washington, Amerika Birleşik Devletleri’nin otoritesi ile yüzleştiriyor herkesi.

Please reload

bottom of page