top of page

Nasuh Mahruki

Herkes ilk yardım eğitimi almalı

Yaşadığımız siyasi, ekonomik bunalımların bizlere unutturduğu deprem gerçeğini hafızalarda canlı tutmak için her sayıda yer verdiğimiz ‘unutmamalı’ sayfamıza, bu kez özellikle 17 Ağustos depreminin bize tanıştırdığı Arama Kurtarma Takımı Yönetim Kurulu Başkanı Nasuh Mabruk’yi konuk ettik.

Deprem bir çok yönden tartışılabilecek bir gerçek.  Elbetteki arama-kurtarma çalışmaları depremde en son yapılacak olan işler. Ala olası bir felaketin yaşanmasının ardından da yapılacak ilk ve en önemli iş. Bu alamda bizler de bu konunun kamuoyunda en çok yankı bulduğu kuruluş olan AKUT’un oluşumu ve gelişiminden başlamak istedik söze. Sonrasında da genel anlamda arama kurtarma çalışmalarının detaylarına ve bu konuda yapılması gerekenlere değindik. Nasuh Mahruki ile yaptımız konuşmayı zevkle yararlanarak okuyacağınızı umuyoruz.

 

AKUT ne zaman kuruldu, nasıl kuruldu?

1994 yılında bir dağ kazasında… Türkiye’nin dört bir yanından aşağı yukarı 100 dağcı biraraya geldi. İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Antalya vs.’den  dağcılar geldi ve 14 gün boyunca biz bir arama çalışması yaptık. 2 dağcı kaybolmuştu, bulamadık çocukları, bir tanesi 8 ay sonra çıktı, bir tanesi hala yok. Şimdi  su olay bizi düşündürdü. Daha fazla genç dağcılık yapıyor. Dolasıyla daha çok dağ kazısı yaşanacak. Dağ kazası yaşandığında birbirimize daha çok yardım etmek için örgütlenmeliydik. Çünkü dağcılara, dağcılar yardım edebilir. Başkaları müdahale edemez kolay kolay. Teknik ekip gerekli.  Kendimize yardımcı olabilmek için örgütlenelim dedik. Yani biz öyle AKUT falan olmayı düşünmüyorduk. Dernek kuruluyordu. 1995 yılı bu işin resmi projeleriyle geçti. Sonra söyle bir şey farkettik ki; Türkiye deprem kuşağında yer alıyor. Halkın deprem riski olan bölgelerde yaşadığı sellerin belli sezonlarda belli bölgelerde sürekli yaşandığı zaman dedik ki eğitim alarak kendimizi geliştirelim, depremlerde ve kazalarda yardımcı olalım. Böyle hazırlandık. 1996 yılında resmen kurulduk ve bu şekilde devam ettik.

Arama –kurtarma çalışmalarının önemi nedir?

 

Ağır arama kurtarma dediğimiz şey, özel teknik ekipmanlarla, arama kameralarıyla, ses dinleme cihazlarıyla, delici, kesici, ayırıcılarla yapılan arama-kurtarma. Aslına bakarsanız tabi ki geniş kitlelere yayılması gereken bir şey değil. Bu konuyla ilgili arama-kurtarma ekipleri oluşturulur. Sivil savunma vardır Türkiye’de; bu konuda tecrübeliler. Burada esas konu, halkın eğitilmesi. Kitlesel bir afetten bahsediyorsak. Geniş bir coğrafyada  büyük bir nüfus çoğunluğu etkinlendiğinde, o zaman arama- kurtarma ekiplerinin bölgeye ulaşması, her tarafa yetişmesi pratik olarak mümkün değil. Hatta ilk 48 saat insanlar kendi başlarının çaresine bakmak zorunda kalabilirler. Bina yıkıldı, enkaz oldu, bütün mahalle çöktü, siz sağsalim çıktınız. Yapacağınız tek şey gidip başkalarını kurtarmak.  O zaman halkın eğitilmesi, yani kitlelerin bu konuda bilinçlendirilmesi çok önemli. Herkesin bir asgari ilk yardım eğitimine sahip olması gerekir. En azından deprem sırasında ve sonrasında neler yapmalı, neler yapmamalı bilinmeli. Çünkü bir olay yaşadınız  ve ortada kritik bir süre konu var. Durumun daha kötüye gitmemesi için nelere dikkat edilmesi gerektiği konusunda herkesin bilinçli olması gerekir. Bizim de zaten şu anda üzerinde önemli durduğumuz konu bu. Kendi ekibimizi ağır arama- kurtarma konusunda en iyi şekilde yetiştirmek. Çünkü zaten bu iddia ile bu misyon ile ortaya çıkmış bir kurumuz. Ama aynı zamanda arama-kurtarma çalışmasını gerçekleştireceğimiz insanların da potansiyel olarak bu konuda belirli bir bilgiye ve bilince sahip olması bizim işimizi kolaylaştırıyor.

 

Arama kurtarma çalışmaları sırasında sizin çalışmalarınızı olumsuz yönde etkileyen etkenler nelerdir?

Buarada önemli olan, arama kurtarmaya ihtiyaç duyan kişinin de belirli bir biçimde hareket etmesi ve arama kurtarmaya gelen kişilere bir ölçüde yardımcı olması. Aslında 17 Ağustos ve 12 Kasım depremlerinde müthiş bir tecrübeye sahip olduk. Bir arama ya da kurtarma çalışması yapıldı… İşmakinaları ağır makinalar çalışıyor ve gümbür gümbür gürültü var. Bu gürültü varken enkaz altındaki kişinin bağırarak, bir yere vurarak sesini duyurmaya çalışması hiçbir işe yaramaz. Enkaz altındaki kişi bilmeli ki dışardan bu tür sesler geldiğinde bir arama-kurtarma çalışması yapılıyor. Biz aletlerimizi kuruyoruz. Sesle ya da temasla aşağı bir ses ulaştırmaya çalışıyoruz. Aşağıdan da bunun cevabını bekliyoruz. Bunun dışında Türkiye’de uygulanmayan bir deprem yönetmeliği var. En büyük problem bu. Tarihsel bilgilere bakılarak, birtakım istatistiki değerler gözönünde bulundurularak binalar buna göre inşa edilmeli. Burada yaşanacak maksimum şiddetteki depreme göre binalar inşa edilmeli.

 

Sizin gibi çalışan başka kuruluşlar var mı?

 

17 Ağustos sabahı arama kurtarma misyonunu üstlenmiş sadece bir kuruluş vardı. Bu da AKUT’tu. Sivil savunma Genel Müdürlüğü vardı. Zaten bizden çok daha eski ve tecrübeliler. Onların yanında sevil toplum örgütü olarak biz vardık. Bugün yüzlerce sivil toplum örgütü kurulmuş durumda. Türkiye’nin dörtbir tarafında. Ağırlıklı olarak depremde arama-kurtarma çalışması yapmak amacıyla. Bu girişimlerin % 100’üne olumlu demek mümkün değil. Kişilerin niyetleri de önemli burda. Acelecilikle böyle bir kuruluşu kurmuş olabilirler. Başka muhasebeler yapmış olabilirler. Şu anki yüzlerce kuruluştan onlarcası işini iyi yapacak halde kalsalar, bu Türkiye’nin kazancıdır.

 

Ekibiniz kaç kişiden oluşuyor ve finansmanı nasıl sağlıyor? Devletin desteği var mı?

 

AKUT tamamen bağışlarla ve gönüllülük ilkesi ile ayakta duran bir kuruluş. Üye sayımız 175. Ankara, İstanbul, ve Antalya’da yapılanmamız var. Gönüllü herkes kuruluşumuza üye olabilir. Çok cüzzi bir aidat ödüyor üyeler. Burda önemli olan AKUT’un misyonunu, vizyonunu değerlerini kabul etmek. Tüzüğünü ve kurallarını kabul etmek ve ondan sonra da çalışmak.

Devlet hem maddi hem de manevi olarak destek veriyor.

Kişilerin farkında olmadıkları korkuları olabilir. Ceset ya da yarıl insan görmek bazı insanları çok kötü etkileyebilir. Üye olmadan önce bu insanları herhangi bir testten geçiriyor musunuz?

Hayır. Biz zaten insanları kendilerini biliyor diye düşünüyoruz. Zaten arama kurtarma çalışmalarında üyelerimizin hepsi enkaz yerinde bulunmuyor. Örneğin son zamanda yaşanan bir örneği vereyim. Biz Hindistan’a 12 kişi gittik. Fakat bunların arka planında belki 100 kişi çalıştı. Çünkü lojistik, depolardaki malzemelerin ayarlanması, kaynak yaratmak, ilişkilerin sağlanması gibi konularda arka planda çalışan çok sayıda insan var.  Cepheye sürdüğümüz insanlar çok daha az sayıda. Sonuçta burası bir dernek ve kurum gibi işliyor. Dolayısıyla yapılacak çok iş var.

Leyen olay hangisi?  Kendinizi hiç enkazın altında düşündünüz mü?

Kurtarma çalışmaları sırasında her olay insanı etkiliyor. Yakın arkadaşımız olan iskender’in olayı bambaşka. Çünkü İskender çok yakın bir arkadaşımızdı. Bunun dışında bütün olaymarda insan ne olsa etkileniyor. Ama oraya da farklı bir misyonla gidiyorsunuz. Burada önemli olan mümkün olduğu kadar fazla sayıda insanın kurtarılmasıdır. Defalarca enkazın altına girdik çıktık ama kendimi hiç o durumda düşünmedim.

17 Ağustos depremi sonrasındaki arama kurtarma çalışmalarında sizi bu kadar etkili kılan ne idi?

Bizim gücümüz şurdan kaynaklanıyor. Adana Ceyhan depreminden 1 yıl önce bir Amerikalı deprem uzmanı getirttirdik Türkiye’ye ve onunla bir deprem similasyonu yaptık. Bir binayı yıktık ve içine plastik mankenler yerleştirdik ve nerede ne sonuçlar çıkıyor diye anlamaya çalıştık. Yani insanların nerelerde sağ kalma olasılığı artıyor, nerde yaralanıyor ölüyorlar diye. Türkeyi’de o zamanlar daha depremin d’sinden bahsedilmezdi. Bu tücrübe bizim adana Ceyhan’da kazandığımız tecrübe 17 Ağustos’ta bu kadar verimli çalışmamızı sağladı.

Bu tür örgütlenmeler dünyada nasıl oluyor.

Gelişmiş ülkelerde arama kurtarma ekiplerine bakıldığında %25 profesyonel kadrodur. %75 civarı da gönüllülerden oluşur. Türkiye’de herhalde gelecekte bu yönde bir yapılanma olacak. Dar bir kadro profesyonelce bu işle uğraşacak. Dar bir kadro profesyonelce bu işle uğraşacak. Bunun dışında profesyonel gibi çalışacak gönüllülerden oluşan geniş bir kadro bu işin içine dahil edilecek. Gelişmiş ülkelerdeki bu kuruluşlar çok daha kurumsallaşmalarını tamamlamışlar, bütün standartlarını oturtmuşlar. Dolayısıyla ufak tefek detaylardan dolayı vakit kaybıyla karşılaşmıyorlar. Çok  daha etkili, hızlı kararlarla, doğru mekanizmalarla hareket ediyorlar.

Please reload

bottom of page