top of page

Tuluyhan Uğurlu

Kainatın ortak dili...

Müzik kainatın ruhudur. Müzik sanatların en soyut olanıdır. Başka ruhlarla, başka alem ile konuşulabilecek lisandır. Müziğin yüceliği bu zaten. Bir yerde bir yenilik olacaksa önce müzikte başlar. Önce müzisyenler , o yeniliğin farkına varırlar. Dünyadaki bütün ihtilallerin, bütün devrimlerin ilk habercileri müzisyenlerdir. Diğer unsurlar müziğin açmış olduğu yoldan girerler. Dolayısıyla hem müziğin böyle bir aydınlık tarafı var hem de elle tutulup gözle göremediğimiz için de kitleleri yönlendiren bir etkiye sahip. O bakımdan müzik kainattaki tek ortak lisan. Müziğin içinde sözü kullanmayı sevmiyorum. Fakat bütün topluma malolmuş çok güzel sözlü eserler de var. Hem bizim dünyamızda hem de batı dünyasında çok ehemmiyetli şarkı bestekarları var. O şarkı bestekarları da mutlaka oturup sözsüz senfoniler bestelemişlerdir. 
İlham kaynağınız...
Mekana göre çağa göre değişen ilham kaynakları var. Güzel olan, gökyüzü aynı gökyüzü olarak bakıp öyle değerlendirmek. Yani tek bir kubbenin altında yaşayan milyarlarca insandan biri olmanın onurlu halini yaşamak. Dolayısıyla İstanbul’da yaptığımız bir çalışmayı alıp Viyana’daki bir yerde devam ettirmek ya da Venedik’te başladığım bir çalışmayı alıp Viyana’da devam etmek sonra gelip İstanbul’da tekrar sürdürmek bir sanatkârın onurudur. Çünkü her şehrin her ülkenin her kitlenin değişik ilham kaynakları vardır. Biz o ilham kaynaklarını kendi bakış açımızla alıp yoğururuz. Tabi burada noktası konulmuş bitmiş eserlerimin Avrupa’da dinlenilir olması ya da tüm dünyada dinlenir olması benim için mutluluktur. Senfoni Türk burada bitti. Avrupa baskısı çıktı. Son yüzyıldır burada noktayı koyduğum bir eser Avrupa’ya ihraç edilmiş durumda. 

Müzikte sınırları aşmak...
İstanbul’dan Türkiye’den müzik ihraç etmek enstürimantal müzik ihraç etmek çok önemlidir. Bu durum İstanbul’un çok yadırgayacağı bir şey değil aslında. Çünkü zamanın bestekarlarından Hacı Arif Bey’e İtalya’ya gitmesi için çok ısrar edilmiştir. Sen çağımızın en büyük şarkı bestekarısın opera bestele denmiştir. Hacı Arif Bey kabul etmemiş, İstanbul’da kalmayı tercih etmiştir. Dolayısıyla burada yazılan şeylerin Orta Doğu ya da Avrupa’da dinlenmesi aslında İstanbul’un çok alışık olduğu bir durum. İşte ben de o akımların devamlarından biri-yim. 
Çok üzülerek söylüyorum 19. yüzyıldan itibaren ortaya çıkan bestekarlar da bizim bestecilerimizle aynı kaderi paylaşmışlardır. Onlarda insanlığı insan yapan değerleri unutmuşlar. Ama 19. y.y’dan evvel Mozart, Haydn, Beethoven’ın eserlerinde çok ciddi bir şekilde Osmanlı motifleri görürsünüz. Mozart tam bir Türk dostu ve Türk hayranıdır. Çünkü Osmanlı’nın en güçlü olduğu dönemdir. Avrupa’daki hanım efendiler İstanbul modası giyerler. Ne kadar da güzel rengerenk ne kadar asil giymektedirler onları. Mozart tüm bunlardan esinlemiştir. Eserlerinde çok sık derecede bizden motifler kullanmıştır. Hatta saraydan kız kaçırma operasını bestelemiştir. İlk Almanca operadır. Türkçe yazamadığı için çok üzülmüştür. Mozart’ın Türk Marşı, Haydn’ın "Askeri Senfoni"sinde mehterin bir çok enstrümanı kullanılmıştır. Avrupalı bestekârlar son derece başka kültüre meraklılardı ve ehemmiyet gösteriyorlardı ama özellikle 18. yy’ın sonundan itibaren bizde bir geri çekilme oldu. Zaten o dönemden itibaren çok büyük bestekârlar çıkmamıştır.

İstanbul...
Bende üç şehrin çok ehemmiyetli yeri var. Viyana, Venedik ve İstanbul. İstanbul dünyanın baş şehridir. Hatta İstanbul’un havaalanı giriş çıkışlarına dünya başşehrine hoş geldiniz yazsalar. Çünkü bu İstanbul’un hakkıdır. Bazı şehirler vardır bunları kaldırsanız insanlık tarihi açısından çok fazla değişen bir şey olmaz. Ama bazı şehirler insanlık tarihinde çok ehemmiyetli yerlere sahiptirler ve onları yok farzettiğimiz zaman dünya tarihinin akışı değişir. Mesela İstanbul, Roma, Moskova, Prag, Viyana, Venedik, Kudüs.... Bu şehirlerin tam merkezinde İstanbul var. Derler ki bütün yollar Roma ya çıkar. O Roma halbuki Ayasofya’da Yerebatan Sarnıcının önündeki büyük sütunun tam ötesinde Zeus heykelinin olduğu yerdir. Çünkü orası Doğu Roma. Dolayısıyla o bir milyon kişilik hipodroma çıkar bütün yollar. Birçok şeyin harmanlandığı bir şehirde yaşıyoruz.. Dolayısıyla bu şehirde yaşanan insanlardan bir olarak yaşamak ayrı bir onur. Farklı kültürlerde insanların yaşadığı bir İstanbul hakikaten dünyanın başşehridir. Ermenilerin, Levantenlerin , Rumların yaşamış olduğu İstanbul hakikaten dünya başşehridir. Buna ehemmiyet göstermek gereklidir. Çünkü İstanbul’un çeşitli yüzleri vardır. Dünyaya taşımış olduğu bu yüzlerin önemlilerinden biri Pera ruhudur 

Ortadoğulu olmak
Ortadoğu kültüründe yakın bulduğum şey Orta Doğu’nun tüm medeniyetlerin kaynağı olması. Tüm dinlerin, tüm inanç felsefelerinin, ilk yazının kullanılması ve eski Mısır’dan gelen hala bugün kullanmakta olduğumuz bir çok geleneğin kaynağı olması. Avrupa’nın Kopenhag kriterleri aslında daha evvel Ortadoğu’da uygulanır olması çok önemli. Alkışlamak, yıkanmak gibi alışkanlıklar Ortadoğu kültüründen gelen alışkanlıklar. Müzik ile ruh hastalarını tedavi etme gibi bugün medeniyetimizin temelini oluşturan birçok alışkanlığın kaynağı Ortadoğu’dan geliyor. Bunu bir oryantal kültürü olarak adlandırmak doğru değil. Bu bir dünya kültürü haline gelmiştir. Hz. İsa, Hz. Musa Orta doğulu’dur. 

New Age...
Böyle bir yenilik gereksinim. Çünkü prestij müzik yaşamış olduğu dönemlerdeki kültürünü bitirmiştir. Kültürler ve insanlığın gidişi değişmiştir. Beethoven’ı insanlar mutlaka bilmelidirler. Ama Beethoven gibi olmanın gereği yoktur. Klasik müzik devrini tamamlamıştır. Müziğin yeni akımlara gebe olması gereken bir zamanda new age çıkmıştır zaten. İnsanlığın aya gidişinden itibaren ortaya çıkan genç klasik bir akımdır. İnsanlığın geleceğinin kainatta olduğunu ifade eder. Yani insan ruhuyla kainat arasındaki dengeyi kurma çabalarından dolayı ortaya çıkmıştır. Çok kısa süre içinde bu akım da yeni akımlar doğacaktır. Bu yüzden 21 yüzyıl’da New Age çok ehemmiyetli bir hayat tarzı olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü insanı devlerle cüceler dünyasının tam ortasında görür. Kainatla atom altı dünyası arasında, insanın tam merkezde olduğuna inanır new age. 

Notalar....
Notalar bu işin alfabesi. Her birinin birer sembolü var. Notalar bir sembol dili aynı zamanda. Bir de tabii her bir notanın oluşturmuş olduğu ses frekansının da dayandığı çok temel noktalar var. Mesela "fa"doğanın sesi. Beethoven diğer adı doğa senfonisi olan pastoral senfonisini bestelemiş ve fa majör demiştir. Bugün ilim doğanın ortak sesinin "fa"olduğunu bulmuştur. Beethoven duymayan kulaklarıyla doğanın senfonisinin "fa" olduğunu duymuş. 

Sanatçı sorumluluğu...
Toplumda bazı şeyleri paylaşmak önemlidir. Ama gerçek sanatkarın misyonculuk hali yoktur. Bu sanat derki, insanlar olmasa da sanatçı onu yazar. Dolayısıyla güncel beğenilmeler güncel şeyler sanatkarı çok ilgilendirmez. Sanatkar popüler olmayı değil, efsane olmayı tercih eder. Sanatkar güncel olmayı arzuladığı zaman orada sanat biter popülerizm başlar. Sanatkar zamandan ya bir adım evvel yaşar ya da bir ilerde yaşar. Zamanla gitmeye başlarsa popüler olur. Sanatkar bir mesaj bırakır o mesaj bir gün gider sahibini bulur. 

Senfoni Türk... 
Senfoni Türk benim yıllardan beri yapmak istediğim bir çalışmaydı. Sekiz aylık bir çalışmadır. Bir buçuk ay kayıtları sürdü. Senfoni Türk en iyilerin biraraya geldiği çalışmadır. Herkes gönlünden bir şeyler koydu. Hoş bir şey çıktı ortaya. 150 tane en iyi bir araya geldi. İşin çekirdek kadrosundan yayılan bir sevgi enerjisi olunca güzel şeyler çıkıyor ortaya. Mesela senfoni Türk yazılırken kayıtlara geçmeden evvel vermiş olduğu beyanatları dinleyen başka sanatçılar bizde olmak isteriz dediler. En eski ve en geçerli lisanlardan birini kullanıyorum. Kainatın varoluşundan beri var olan bir lisanı kullanıyorum. Bahtiyarım... 

Gelecek ve ölüm...
Bu gün ben ölsem benim on albümüm çıkar. Sanatkar için ölüm yoktur. Ölüm bir kapıdır. Açar ve başka aleme geçersiniz. Ölüm aslında başlangıcın sonudur, sonun başlangıcıdır. Sanatkar öldükten sonrada sanatkardır.Barış Manço’nun çok güzel bir sözü var "sanatkar öldüğü zaman değil adı anılmadığı zaman ölür". Mimar Sinan bu gün hala yaşamakta. Sanatkarın böyle bir kaygısı yoktur. Tuluyhan Uğurlu öldüğü zaman çok iyi aranjörler - ki benim yakın arkadaşlarım var- bilgisayarımı açarlar benim bütün yazılı tarzımı bilirler ve sanatsal üretimimi devam ettirmiş olurlar. Geçmişte çok fazla takılı kalmamak gerekiyor.Tarihteki var olan güzellikleri bu güne uyarlayıp yarına bırakmak en güzelidir.

Please reload

bottom of page