top of page

Kenan Işık

Kıyametin Kendisi Bir Tiyatro

Hayatın gülen ve ağlayan iki yüzü tiyatro. Ve yaşamın renklerinin yansıdığı sahneler. Kaç sevinç, kaç hüzün, kaç umut ve daha kaç duygu kolaçan etti bu sahneleri. Hepsinin kahramanı farklı. Ortak olan sadece yürek atışları... Belki sanatın, belki de yaşamın verdiği heyecanla.

Sanatı ve sanatçıyı farklı kılan da bu sonsuz heyecan değil mi zaten.Yıllar geçtikçe daha da artan...
Ve bunun canlı bir örneği var ki o, yıllardır bu heyecan ve aşkla sahne ve koltuklardaki yaşamları buluşturmak adına çaba sarfediyor. Kültür başkentimiz İstanbul’da tiyatro sanatının gelişimi için aldığı sanatçı ordusuyla zaferler kazanmaya devam ediyor. İzlenme rekorları, yeni oyunlar ve dahası kabuğunu kıran bir Türk Tiyatro’su.
Ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Y.Kenan Işık...
Belki toplumun bir kısmı onu televizyonlardaki kimliği ve güzel ses tonu ile tanıyor. Ama biz onu deneyimli tiyatrocu kişiliğiyle dergimize konuk ettik ve tiyatroya ilişkin sorular yönelttik.


Kenan Işık’a ilk sorumuz “tiyatro nedir?” oldu?
Tiyatro dışarıda yaşanan reel hayatın bir ölçüde kopyasını çıkarıp, o hayatın gelişmesi adıan dışarıdaki o hayatı eleştiren bir sanattır. Dışarıdaki hayatın bir kopyası gibi görünür ama asla dışarıdaki hayatın kopyası değildir. Dışarıda bildiğimiz “reel” hayatı yaşarız. Tiyatro sahnesi de reel hayata benzer ama yeniden kurgulanmış bir hayattır. Dünyanın geleceğinde bugünkü sorunların olmaması için çaba göstermek adına yapılan bir uğraştır. Bütün sanatlarda olduğu gibi, ağırlıklı olarak, sosyal ve politik yanı ağır basan bir sanattır. Ama belirli bir politikanın hizmetinde olmaz sanat, tam tersi kendisi politika üretir. İnsanoğlunun geleceği adına, içinde daha rahat yaşanabilecek bir dünyanın oluşması adına politika üretir. Bu yüzdende politikacılara yol gösterir.

İnsanları tiyatroya çeken nedir?
Yaşam devam ettiği sürece, sıkıntıları ile devam ettiği sürece, insanoğlu kendi kimliğini merak ettiği sürece bu böyle devam edecek. Ama bu kargaşa ve kaos içersinde insanın kendisini merak etmesi nedense geri plana itilmeye başlandı. Eskiden insan kendini daha çok merak ediyordu. ‘Ben kimim’, ‘neyim’, ‘niçin yaşıyorum’, ‘bu dar dünyada işim ne’, ‘geleceğim ve ölüm ne’, ‘niçin doğdum’ ve daha hazini ‘niçin ölüyorum’ gibi sorularının içinde yaşıyor. Bunlar öyle kolay kolay karşılanacak sorular değil. Tabii ki bütün bu soruların cevabının verildiği bir alandır sanat. Tiyatro da bu sorulara cevap olan bir mekandır. O yüzden de insan tiyatrodan asla uzaklaşmaz.Tiyatro insanoğlunun başlangıcında da vardı, kıyamette de olacak. Bizati kıyametin kendisi de bir tiyatro oyunu bana sorarsanız.Yani kendine ve dünyaya sahip olamayan insanın yok oluşla yüzyüze olması oldukça dramatik bir son.

Tiyatro sanatının Türkiye’de gelişimini ve bugünkü sanatsal düzeyini kısaca değerlendirir misiniz?
Dünyanın gelişmiş toplumlarında insanlar sanatla içiçe yaşıyorlar. Sanat nerede yemek içmek kadar gerekli bir şey. Sanatla ve kültürle içiçe olmadıkları zaman çok çıplak hissediyorlar kendilerini. Ama biz henüz Türkiye’de böyle bir oluşumu yaratamadık ne yazık ki. Bunun sorumlusu sanatçılar değil elbette. Devletin sanata bakış açısı ve sanatın yaygınlaşması adına, kalitesinin yükselmesi adına uygulanacak politikaların uygulanmaması. Bunun asıl gerekçesi, tabi ki Türkiye’deki hayatı sanatsız olduğu için yoksullaştıran bir anlayış. Ne yazık ki Türkiye’de sanat halk tarafından doya doya yaşanıyor diyemeyeceğim. Tiyatro da bundan payını alıyor. Diğer sanatlara göre bakarsınız, mesela bizim salonlarımız dolu ama bir o kadar daha salonumuz olsa dolacak. Yani seyircinin tiyatroya karşı bir ilgisizliği yok. Rekor düzeyde seyirci var. Ama 10 milyon insanın yaşadığı kentte tiyatro sayısının günlük kapasitesinin 1700 olması son derece abes. Kapasite 5700 de olsa salonlar dolacak, yeter ki güzel oyunlar ortaya koyalım.

Son yıllarda Genel Yayın Yönetmeni olduğunuz Büyükşehir tiyatrolarında sergilenen oyunlar izlenme rekorları kırdı. Bu gelişimin nedenleri nelerdir?
Tayyip Erdoğan’ın belediye başkanı olmasıyla başlayan bir atılım var. Bu fiziksel anlamda da böyle, sanatsal anlamda da bir iyileştirme var.Artık gündemde sadece cadı kazanı, derya kuyusu gibi kelimelerle nitelendirilmiyor tiyatro. Ancak tiyatro seyircisi ile var. Çağdaş repertuarı ile birlikte var. Tabi ki burada İstanbul Büyükşehir Belediyesinin katkıları asla inkar edilmez. Hem sanatı sanatçılara da bırakan o uygar anlayışı son derece önemli. Yani sanatı özgür bırakan anlayışın çok büyük önemi var. Tabi ki bunun da çok büyük etkisi var, tiyatronun son 5 yıldaki atağında.

Türkiye’de sanata verilen destek konusunda neler söyleyeceksiniz? Gelişmiş ülkelerin sanata yaklaşımı nasıl?
Her yerde ciddi sanat kurumları subvanse edilir.Amerika’da bile bu böyledir. Kültür Bakanlığı yoktur ama orada Ulusal Kültür Vakfı vardır. Ve o vakıf sanata para yatırır. Almanya, Fransa, İngiltere, gibi dünyanın en önde gelen ileri toplumları bile sanata para harcarlar. Çünkü insana para kazandıran bir uğraş değildir. Bilet fiyatları ve seyirci sayısı ortadadır. Bu bilet fiyatlarını yüksek yaparsanız seyircinizin bu bileti karşılayacak kadar maddi durumu yoktur. Ama toplumun da kültüre ve sanata ihtiyacı var. Demokrasi kültürünün yerleşebilmesi için kültür ve sanatın çok önemli bir işlevi var.
Bu işlevin yerine gelmesi için bir anlamda devletin de desteklenmesi gerekir. Sadece Türkiye’de değil, dünyanın ileri ülkelerinde sanat, özellikle tiyatro, opera ve bale benzer sanatlar, yoğun biçimde destekleniyor. Fakat bizde bu destek bindelerle ölçülürken, yurtdışında yüzdelerle ölçülüyor. 

Tiyatroyu sinemadan farklı kılan noktalar nelerdir?
Popüler olan, sinemada sabun köpüğü dedikleri insana hiçbir şey vermeyen, heyecan yaratan iki saati hoş geçiren şeyler. Bunların sanatla ilgisi yoktur. Sanatsal içeriği olan filmleri de zaten seyirciler çok izlemiyorlar. Bu da hazin bir durumdur. Bu ülke insanın sanata nasıl yönlendirildiğinin de bir göstergesidir. O sinemaları dolduran vurdulu kırdılı filmleri tuhaf film efektleri ile yüklü, insanı şaşırtan, hayrete düşüren, film bittikten sonra insanda yenliğe ve değişime dair hiçbir iz bırakmayan filmlerdi. Onların çok fazla seyirci çekiyor olmasının bence bir manası yok. Tarabya’da bir yığın lokantada tuhaf müzikler eşliğinde yemek yiyip içki içen insanlar sinemaya gidenlerden çok daha fazla. Oraya ödenen hesap pusulaları da sinemadan çok daha kabarık. Yani sanatın ölçüsü oraya giden insanların fazlalığı ile ölçülecek bir şey değildir. Kalite ile ölçülür. Tiyatro sayısı az, sinemalar gibi değil.

Tiyatroda eğitim süreci nedir? Gerçek bir oyuncu olmanın alametleri nelerdir? Tiyatroya başlamanın yaş var mıdır?
Mozart nasıl dört yaşında piyano çalmaya başladıysa, tiyatro sanatçısı da kendini daha doğduğu günden itibaren kendini eleverir. Buna yetenek denir. Allah tarafından var bu denir.Sanatta özellikle bu böyledir. Sanata eğitimin çok büyük katkısı vardır sanatçıya çekidüzen vermek adına ama sanatçı pek çekidüzen verilecek biri de değildir. Akademide hocasının öğrettiği biçimde resim yapan öğrenci sınıf geçecekse o zaman hocasının anlayışında resim yapacak demektir. Ve sanatın devrimci özüne son derece aykırı bir şeydir. Bu eğitim meselesi son derece kritiktir bana sorarsınız. Ama bir tiyatro sanatçısı ise sesini yetiştirmek, volümünü açmak, doğru konuşmak, dramatize nasıl yapacağını, bir oyunda temayı ortaya çıkaracağını öğrenmek için yöntem öğrenebilir.

Sanata başlamanın yaşı var mı?
Dünyada kamyon şoförü olup da kırk yaşında oyuncu olmuş, Oscar kazanmış sanatçılar var. Ormanda türkü söyleyip o sırada operacılar tarafından keşfedilip üç ay sonra da sahneye çıkarılmış dünyanın en ünlü tenoru olan Enrico Caruzo realitesi var.

Akşam gazetesinde yazılar yazıyorsunuz. Yazılarınızda ulaşmak istediğiniz bir hedef kitle bir amaç var mı?
Elbette var. Zaten sanat, bilim, medya çok ayrı şeyler değildir. Sonuç olarak toplumda duygu oluşturan kurumlardır bunlar. Aşağı yukarı birbiriyle bağlantılıdır. Ben oyun yazarıyım ve yazmayı seven bir insanım. Gazete de yazıyor olmakta son derece hoşuma gidiyor. Çünkü daha geniş kitlelere ulaşabiliyorsunuz. Tabi eğer kabul görüyorsanız son derece önemli. Ben yazı yazmaktan son derece mutluyum. En az tiyatro yapıyor olmaktan mutlu olmak kadar mutluyum.

İnsanlar sizin özle yaşamınızı merak etmesine rağmen siz sanatçı kişiliğinizle gündemde kalmaya devam ediyorsunuz. Bu tavrınızın sebebi nedir?
Bence merak etmesinler. Ben de diğerleri gibiyim. Bu merak eden insanlardan bir farkım yok. Benim de evimde çorba kazanı kaynıyor. Benim de çocuklarım var. Onlardan ayrı biri değilim. Nasıl ki onların çocuklarından kimse haberdar değilse, onların çocukları kendi arkadaşları ile ünlü bir babaları olduğunun farkına varmadan okul bahçesinde oynuyorsa benim çocuklarım da öyle olsun istiyorum. Bu yüzden de ben bunu ortaya dökmek istemiyorum. En azından çocuklarımın ruh sağlığı açısından bunun sağlıklı olacağına inanıyorum. Nedense medya bunu dürtüyor. Bu doğru ve ahlaklı bir tavır değil.
Türkçe’nin yozlaşmadığı dönemlerde seslendirme konusunda dünya çapında ileride olduğumuz otoritelerce sık sık ifade ediliyordu. Şimdilerde ise Türkçe’nin kötü kullanımı konusunda haklı yakınmalar had safhaya ulaştı. Türkçe’yi doğru kullanan biri olarak; Türkçe’nin kullanımı konusunda neler söyleyebilirsiniz?

Türkçe’nin doğru kullanılmasının ölçütü nedir?
Hangi Türkçe daha doğrudur, doğru değildir. Bunlar ne yazık ki Türkiye’de çok doğru tartışılan konular değil. Bazen öz Türkçe’yi hapsedip, insanın duygusun da köreltecek kadar has sözcüklerle hayatı idame ettirmek zorunda bırakan anlayışlar da ülkeye egemen oluyor. Ama bu anlamda TRT’nin elbette Türkçe konuşmak adına çok büyük katkıları var. Doğru Türkçe nedir diye bana sorarsanız, ben de TRT’de konuşulan Türkçe baz alınabilir derim. Ama nihayetinde ben dayatılmış herhangi bir şeyden asla hazetmedim bu güne kadar. Dil konusunda da dayatmaya karşıyım. TRT’nin de bize dayattığı çok şey var. Orhan Gencebay gibi bir müzisyeni uzun yıllar bizden sakladı.Bizi mahrum etti. Ya da İbrahim Tatlıses gibi dünya çapında bir sesten. Bu anlamda TRT ve devlet kurumları da çok masum değil. Birebir en iyisi bu denecek kadar güvenilir değil bana sorarsanız. Ama yine de söylüyorum ki, radyolarda ve televizyonlardaki Türkçe ise, söz konusu olan, evet en iyi TRT’de konuşuluyor.

Başarı grafiğini sürekli yükselten İstanbul Büyükşehir Tiyatrosu, izleyicisine yenilikler sunmaya devam ediyor.

Please reload

bottom of page