top of page

"Sugarman" efsanesi

Birçoğumuz  için hayattaki çabalarımızın sonuçlarının beğenilmesi, onaylanması önemlidir. Yolumuza devam edecek gücü övgü dolu sözlerden, alkışlardan, sırtımızı sıvazlayan ellerden alırız. Bu da bizi sonuç odaklı bir yaşamın kucağına atar.

Kaderimizi başkalarının ellerine bırakmak ve onların cümleleriyle yaşamaya razı olmaktır bir bakıma. Öyle çok cümle öyle çok yol öyle çok sonuç var ki karmaşanın ortasında kaybolmak kaçınılmaz hepimiz için. Ortaya koyduğumuza inancımız tam olmadığında bu sonuç hepimiz için tecelli edebilir. Özellikle hızlı ve ani gelen başarı ve şöhret hallerinde bazılarımızın yolunu şaşırıp bunalıma düşmesinin ardında yatan temel gerçeğin bu olduğuna  inanıyorum.

Bazı yürekler vardır ki sadece içinden geleni aktarır hayata. Beğenilip beğenilmeyeceği kaygısını taşımadan paylaşır ürettiklerini. Zorlamadan, olmaya çalışmadan…  Hayatın akışı içerisinde huzurlu ve dingince yol alanlardır böyleleri.  Binlerce insanın alkışı da tek bir insanın şükran dolu bakışı da aynıdır onlar için. Ne coşkun ne de durgundurlar …  Hayata izlerini bırakır ama arkalarına dönüp bakmazlar.

Geçtiğimiz günlerde, tam da böyle bir adamın hayatını izledim bir belgeselde.  Her aşamasında şaşırtan bir yaşam öyküsü onunkisi.  2012 yılında en iyi belgesel Oscar’ı alan bu film öyle çok gerçeği vurguluyor  ki fark etmemek, etkilenmemek mümkün değil. Filmin ardından bir süre  tebessüm içinde öylece dalıp gittim. Tebessüm ettim çünkü benim de inandığım bir hakikatin tezahürüydü Sixto Rodriguez’in efsanesi.

İman ettiğim hakikat; iyi olması için zorlamadan, elimizden geldiğince, yüreğimizden döküldüğünce,  kendimizden çoğaltarak hayata katkıda bulunmanın kendi başına çok değerli olduğuydu. Kıymet mertebelerinin sadece zaman ve mekanın bir aldatmacası olduğunu, tüm bu etkenler değiştiğinde sonuçların da farklılaşacağını bizzat yaşanmışlığıyla gösteriyor Rodriguez.

70’li yılların başlarında Detroit’li bir müzisyen olarak iki albüm çıkaran bu müzik efsanesi, en az Bob Dylan kadar ünlü olmayı hak ediyorken; müzik yapımcılarını da şaşırtacak şekilde hiç ilgi görmemiş o yılların Amerika’sında. O da  eşine az rastlanır bir bilgelikle hayatının rotasını başka bir yöne çevirmiş. Yaşam mücadelesini müziğin çok dışında bir alanda sürdürmüş ama gitarından hiç kopmamış. Evlerin bakım ve tamirat işlerini yaptığı yıllarda ise o, Güney Afrika’da tam bir efsane haline gelmiş. Öyle ki şarkı sözleri Güney Afrika Cumhuriyeti’nde özgürlük mücadelesinin sembolü olmuş. Amerikalı bir kadınınş  arkadaşına hediye olarak Güney Afrika’ya  getirdiği  ve daha sonra ikinci el bir müzik dükkanından bir dinleyicinin satın alması ile başlayan bu serüven sonunda; albümün kopyaları milyonlarca satmış. Hakkında son derece trajik hikayeler de üretilen Rodriguez,  en sonunda onun yaşam gerçeğini merak edenler tarafından yaşadığı şehirde bulunarak, örnek hayatı bir ders olarak tarihe armağan edilmiş.

Belgeseli temin edip izlemenizi ve bu öykünün vurucu detaylarına şahit olmanızı tavsiye ederim. Göreceksiniz  ki  hayatta her şey layığını buluyor mutlaka… İnsanlık inkar etse de görmezden gelse de yaşam hak ettiği değeri veriyor emek ve içtenlik kokan her şeye…

 

 

Halbuki ne güzeldir o her adımda inşa ettiğimiz değerin büyüdüğünü görmek.  Eksikliğinden eksilterek artan ve arttıkça tam olan emeğimizin bizatihi kendisidir kıymetli olan. Yeryüzünde tek bir kalbe dokunsa bile kıymetlidir  ki o kalp sizinki olsa dahi.

Uzun yıllar önce doğruluğuna iman ettiğim bir hakikattir; hiçbir emeğin zayi olmayacağı. İçtenlikle, sabırla, sadece

 

Please reload

bottom of page