top of page

Oltu Taşı

Beyaz denizlerin siyah incisi

Kuruluşu M.Ö. 4000’li yıllara dayanan 2000 metre yükseklikteki Erzurum, Anadolu’nun en önemli yerleşim merkezlerinde biri. Tarih boyunca Urartular, Kimmerler, İskitler, Selçuklular, Bizanslılar, Sasaniler, Moğollar, İlhanlılar, Safaviler gibi birçok medeniyete ev sahipliği yapan şehirde, geçmişin izlerini taşıyan birçok yapıya rastlamak mümkün. Çok sayıda cami, medrese, hamam, kervansaray ve çeşmeden oluşan bu eserlerin en ünlüleri Çifte Minareli Medrese, Üç Kümbetler, Lala Paşa Camii, Yakutiye Medresesi, Ulu Cami ve Rüstem Paşa Bedesteni’dir.


Zorlu iklim koşullarının da etkisiyle uzun yıllar kalkınma hızı kaydedemeyen bu şehrin yeniden doğuşunun rengi siyah beyaz, adı ise Palandöken ve oltu taşı artık. Dünyadaki sayılı kayak pistlerinden birine ve siyah inci olarak da adlandırılan oltu taşına sahip olmak, bu tarihi kente eski ihtişamlı günlerine dönüş fırsatı sunuyor. Özellikle oltu taşı ekonomik değer üretmenin yanı sıra Erzurum’un kültürel ve sanatsal derinliğini yansıtması açısından ayrıcalıklı bir konuma sahip. Çok eski dönemlerde çeşitli eşyaların yapımında kullanıldığı rivayet edilen oltu taşının işlemecilik olarak 200 yıllık bir geçmişi var.

Kara Taşın Işığa Doğru Zorlu Yolculuğu
Güç, sabır ve emek istiyor oltu taşı işlemeciliği. Rezervler ağırlıklı olarak Oltu ilçesinin Dutlu dağı ve çevresinde bulunuyor. 600 civarındaki ocakta iki üç kişinin çalışabildiği 70-80 cm çapındaki galerilerde yapılıyor arama çalışmaları. Daha ekonomik görüldüğü için geleneksel yöntemler kullanılmaya devam ediliyor. Tamamen yöre halkı ve yerel imkanlar ile 150-200 metre derinlikten çıkarılan madenin özü bitki fosilleri. Sabır gerektiren bu arama işlemi sonucunda elde edilen ham maden işlenmek üzere atölyelere gönderiliyor. Kolay işlenebilmesi için topraktan çıktığı nemli haliyle muhafaza edilmeli. Nadiren de olsa kahverengi olabilen bu taş siyah kehribar olarak da biliniyor.

Zanaatten Sanata Uzanan Usta Eller
Üreticiler tarafından satın alınan hammadde, yabancı madde ve çatlarlardan arındırılarak üretilecek aksesuarın boyutuna göre parçalara ayırılıyor. Oltu taşı işlemesinde elektrikli ya da geleneksel el tornası kullanılıyor. İşleme öncesi bir süre suya konulan ham maden çifte su verilmiş keski bıçakları ile yontuluyor. Zımparalama işleminin ardından tebeşir tozu ya da zeytinyağı ile cilalanıyor. Telkari, kakma, kalıpta kabartma, delik işi, kalemkarlık, savatlama, mıhlama, kaplama ve yaldız gibi geleneksel kuyumculuk teknikleri ile yapılan işlemede altın, gümüş ve pirinç kullanılıyor. Her işleme yöntemi taşa ayrı bir güzellik katmakla birlikte savatlama yönteminde oltu taşı tozunun kullanılması hem estetik hem de ekonomik bir çözüm olarak çıkıyor karşımıza. Son derece sabır isteyen bu meslekte, bir tesbih tanesi üzerinde 200’e yakın delik açılıp metal işleme yapılabiliyor. Kullanılan desen ve tasarımlar ağırlıklı olarak Türk İslam Sanatının öğelerini taşıyor. Bütün bu incelikler oltu taşı işlemeciliğini zanaatten sanat boyutuna taşıyor. Takılarda uzun yıllardır altın ve gümüş işleme yapılıyorken, vitrinlerde gördüğümüz metal işlemeli tesbih ve ağızlıkların mazisi daha yeniye dayanıyor.
Oltu ilçesinde çok sayıda atölye bulunmasına rağmen oltu taşının merkezi, Kanuni Sultan Süleyman’ın sadrazamı Rüstem Paşa tarafından 1561 yılında yaptırılan Rüstem Paşa Bedestenidir. Günümüzde yaygın olarak Taşhan adıyla anılan iki katlı mekanda imalatçı ve satıcılar tarafından kullanılan yaklaşık 85 dükkan bulunuyor. Artan ilgi nedeniyle daha iyi koşullarda hizmet verebilmek için restore edilen yapıda bulunan imalatçılar şehrin farklı noktalarında üretim çalışmalarına devam ediyorlar.

Oltu Taşından Saz
Oltu taşını sembolize eden en önemli iki ürün tesbih ve ağızlık. Anahtarlık, yüzük, küpe, bileklik, kolye, kol düğmesi, kravat iğnesi, ofis masa seti gibi birçok aksesuarın yapımında kullanılan bu değerli taş, bu işe gönül veren Yavuz Kardeşler oltu taşı’nın sahibi Ömer Yavuz’un ellerinde saz olarak şekillenmiş. Tamamen oltu taşından yapılan bu sazın ses kalitesi bu işin ustaları tarafından takdir görmüş. Yavuz Usta bir de minyatür cami yapmış Oltu taşından.
Desen ve modelleri ile beğeni toplayan oltu taşı, taşıdığına inanılan tedavi edici özelliği ile de ilgi görüyor. Stresi azaltıcı etkisi nedeniyle özellikle tesbih ve yüzük olarak sıkça tercih edilen bu taşın, nazara karşı da koruyucu etkisi olduğu toplum tarafından kabul görüyor.

Düşük Kalite Oltu Taşının İtibarını Zedeliyor
Günümüz hızlı tüketim toplumunun olumsuz etkilerinden oltu taşı işlemeciliği de nasibini
alıyor. Yoğun emek ve ustalıkla ortaya çıkan ürünlerin maliyeti daha yüksek olduğundan,
satıcılar farklı hammaddelerden oluşan ürünleri daha düşük fiyatlarla müşteriye arz ediyorlar.
Dışardan bir gözün kolaylıkla ayırt edemeyeceği bir aksesuarın oltu taşından yapılıp yapılmadığını anlamak için çeşitli yöntemler bulunuyor. Bunların en çok bilinenleri; kehribar özelliğinden dolayı bu taşın sürtünme sonucu elektriklenerek küçük toz parçacıklarını çekmesi ve avuç içine alıp üflediğinde buharlaşarak nemlenmesi.
Taşhan’da 45 yıldır oltu taşı tesbih ustası olarak ter döken Abdulkerim Demirci, dede mesleğini ilk günkü ahlaki ve mesleki sorumlulukla sürdürüyor. Oltu taşı işlemeciliğinin bu bölgede tesbih yapımı ile başladığını ve bu mesleğin kutsal bir yanının da olduğunu ifade eden Abdulkerim Usta, meslekteki ahlaki aşınmadan rahatsız. Son yıllarda Rusya ve Gürcistan’dan getirilen düşük kalite madenler ve sıkma döküm ile yapılan üretimlerin oltu taşının itibarını olumsuz etkilediğini vurgulayan Usta, mesleğe ilişkin endişelerini “ eskiden üretimi yapan usta aynı zamanda ürünü satan kişiydi. Ürettiğinin kıymetini müşteriye anlatırdı. Bugün popülist yaklaşımlar ile oltu taşının alanı genişletilmeye çalışılırken, kutsal değerlerle yoğurduğumuz mesleğimizin itibarı zedeleniyor ”şeklinde dile getiriyor.

Oltu Taşının Gelişimine Akademik ve Sivil Girişim Desteği
Oltu taşı işlemeciliğinin gelişimine akademik ve sivil toplum örgütü olarak da önemli destek veriliyor. Zira Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’de kurulan kıymetli taş işleme atölyesinde, Dekan Yardımcısı Yrd. Doç. Dr. Tahsin Parlak’ın önderliğinde önemli çalışmalar yürütülüyor. Alaylı meslek ustalarının bugünlere taşıdığı geleneksel çizgiler, yeni nesil okullular tarafından ortaya konulan modern bakış açısıyla yeni bir renk ve derinlik kazanıyor. Çalışmalardaki orijinal tasarımlar yeni neslin bu bayrağı ileriye taşıyacağını gösterir nitelikte. Bu konuda yürütülen akademik çalışmaların yanı sıra Oltu’da faaliyet gösteren üreticilerin girişimi sonucu kurulan Oltu Taşı Sanatını Geliştirme Sanatkarlarını Koruma ve Kalkındırma Derneği’de kayda değer faaliyetler yürütüyor. Yerel bir değer olarak bu sanatı gelecek nesillere aktarma ve sürdürülebilir kalkınmaya kaynak oluşturma amacı güden Dernek, “ Oltu Taşı İşlemeciliği Sanatının Modernize Edilerek Geliştirilmesi ve Sanatkarların Kalkındırılması “ projesini Atatürk Üniversitesi Oltu Meslek Yüksek Okulu bünyesinde, Avrupa Birliği’nin mali desteği ile yürütüyor.

Patenti alınmış olan ve dünyada sadece Oltu’da çıkarılan bu taş, 3213 sayılı Maden Kanunu’nun kıymetli taşlar kapsamında. Değerli taş çeşitliliği açısından zengin olan bölgede yıldızı her geçen gün parlayan Oltu zümrütü de vitrinlerde oltu taşı ile rekabet etmeye başlamış. Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Değerli Taşlar Atölyesi’nde birçok taş çeşidi üzerinde yürütülen çalışmalar gösteriyor ki bu iç rekabet ileride daha da yoğunlaşacak. Bu tatlı yarışın uluslararası alanda bir dayanışmaya dönüşmesini, ülkemizin doğal kaynakları olan bu taşların adı ya da rengi ne olursa olsun, geliştirilerek korunmasını diliyoruz. Zira taşta açan bu çiçekler kültürel mirasımızın nadide parçalarını teşkil ediyor.

Please reload

bottom of page